Çok gülerim çoğu zaman. Yüz kaslarımı bön halde durduramam. Ben gülünce birinin gülümsemesini de pek severim. Fakat ne yalan söyleyeyim mutsuzluk hakimdir genellikle dünyama. İnsanın acıdan layıkıyla beslendiğine inanırım. Böylece aştığını birçok gereksiz ayrıntıyı, böylece derin düşünebildiğini…
Yanısıra ben bir de sevgiyle beslenirim herkes gibi sanki. Başka şey istemem pek. Belki bir de mantı, roka, gofret... İşte dördü ile ömrümce aç kalmam eminim.
Şimdiye kadar çok adam sevdim ama pek azını çok sevdim. Ruhumu bu şaşkınlığa bırakmaya çekinmem. Bir çocukla ilk kez anaokulunda el ele gezmiştim. Ben onun ayakkabısını bağlardım, o bana elma getirirdi. O zaman bile karşılıklıymış bu durumlar.
Bir gün ölünce eminim oldukça aç gözlü gideceğim. İzleyemediğim onca film, dinleyemediğim nice şarkı, göremediğim yüzlerce yer, duyamayacağım tanıdık kokular ve dost sohbetleri “biz hala burdayız” dercesine nanik yapacak arkamdan ve ben tüm bunlar için yine yüzüme memnuniyetsiz bir tavır takınacağım.
O zamana kadar ne çalabilirsem yılmadan koparıyorum buralardan. Dinleye, dinlene, koşa, yorula… Hata yaparak, anlayarak, paylaşıp, kabullenerek…