7 Ağustos 2011 Pazar

Piksel

Bu koltuğun sana göre sağında otururken ben, gümüş çaydanlıkta bir yaramazlık haresi oluyorum.
Demlik poşetleri daha sağlıklı buluyorum, hiç bir boğulmaya mahal vermiyorlar. ipi ve alaşımı da yok üstelik. Tıkanmış lavabolar, düğüm olmuş ayakkabı bağcıkları, kredisiz su kartı, ziraat bankası sırasında bavullu öğrenci topluluğu... Dünden cebime sıkışan.
Üşengeçliğim bir bahane değil, eylemsizliği övünerek baş üstünde taşıyorum. Sanki hiçbir şey sığmıyor yaşam alanlarına. Metrekareye dokuz can sıkıntısı düşüyor. Birini göz ardı etsem diğeri çelme takıp kikir kikir gülüyor omzumda. Ya da ben öyle sanıyorum. Çetrefildeki fil ve fiyonk makarna insan yaşamında bir mevsimi ele geçirebilir. Tehditsiz ve tereddütsüz. Oysa hala, kış mevsiminin Aralık değil de Ocak'ta başladığını; yazın ise salıncaklar yağmura boyun eğdiğinde bittiğini biliyorum. Neden özel isim olduklarını değil.
İhsan Oktay Anar yeni bir kitap yazana kadar böyle gider bu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder