29 Eylül 2011 Perşembe

Uyursever

Mızıkçılık yaptığımı söyleyip durdu. Oysa ben saklambaç oynuyoruz sanıyordum. Neyin mızıkçılığını yapacaktım ki? Bağırarak saymayı herkesten iyi biliyorum. Duvara dayalı sol koluma mühürlü sağ gözümü açmamayı da. Neyin mızıkçılığını yapacaktım? Frutti extra mamulünün armutlusunu çok sevdiğimden mandalinalıyı içmeye korkan bir insanım neticede. Neyin mızıkçılığını yapacaktım?


Saat 7 oldu. Uyudum, sarılmadım.

18 Eylül 2011 Pazar

Yenilgi Günlüğü

Pazartesi

benim adımı bağışla
.........

"sabah uyandırıldığında pazartesiydi
bunu iyice bildi, ağzı çirişli
yersiz, ürkek, yeni yaratılmış gibi
....

yenilmenin tohumunu taşır her pazartesi
çünkü yoktur dağların ve yaratılışın öncesi
insan uzatır ellerini bir perdeyi çeker

ve pazarsızlık kişiyi şaşkın eder
siner buğular gibi düşüncemize
her şeyin en haklısı en incesi

beklemek bir tepenin mutluluğunu
bir acının yakıp geçmesini beklemek..."

benim adımı bağışla
ben iklimler coğrafyasının ta kendisi
sanırım suyum başkalarınca ısıtılır
pazartesi
(...)

aldım pazartesi akşamı bir okka sucuk
öncesiz ve beceriksiz geldim odama.


Salı

birden karışmış gördüm
-karışmış olduğunu gördüm-
otobüs duraklarıyla reklam levhalarının
tutunduğum bir sarmaşık değildi
bir kayıştı otobüste
(...)

vakit akşamdı. ikinci gün
vakit akşamdı.
birden bazı yerlerde ışıklar yandı
ayrıldım.
eve döndüm
evi buldum.


Çarşamba

...
hiçbir şeye hazırlıklı değildik
oyunlar oynandı, gökler kapandı, yenildik
...

O zaman şehre çıktım bir elimde fırça
...
kim varsa gelsin artık yeniden oynayalım
hızım bir araba dolusu aşk gibidir
gölün rengiyle asfaltı karıştırıp
kızım, ne varsa hep yeniden boyayalım.
...

üçüncü gün. yorgun
ev aklımda. gitmeyi unuttum.


Perşembe

...
yersiz bir hamaratlı, bir görev duygusu
bir sarı lale kadar makbulse
akşamüstü bir kadına sunulan
...

çaresizlik değil yenilgi. (sonradan övülecek)
herkesin içinde yürekle buluştuğu bir yerdi
...

durduk ve yenilgiden umutlandık
başkaları başka şeyleri seçtiler
seçsinler

...
çarşamba günü sanki her şeyimiz tamdı
motorlar sirenler gidip gelişler
koyduğunu koyduğun yerde buluşlar
belki güzel bir takım şeyler
ama artık vakit akşamdı.

...
perşembe.
bir uzun ses bekledim. oturmadım
...
sabahı bekledim. cumayı


Cuma

ne söylenebilir! tam çağıydı, olağandık
sabahlarda süzgündük, ancak akşamlarda vardık
...

ne söylenebilir! her şey düzeliyor sandık
odalarda çok geniş alanlarda dardık
...

ne söylenebilir! tam çağıydı. belki aldandık
otlarla yeşerdik, güllerle sarardık

gücüm tazelenmedi, suratım eski. yırtık.
her şeyleri bıraktım, geniş kıyılara dadandım.
aik diye geceleri çözümledim. aldandım.
...


Cumartesi

yarın pazar
yarınki pazarların sessizliği


Pazartesi
...

kanatır akışını akarsuların çıplak şimdiki
başarılmamış bir geçmişten arta kalan şaşkınlık
şimdiki çıplak. yarı aydınlanmış bir duvardaki.
bir yenilgiden çıkarılmış bir deney. bir yaşlılık
soluğunu ağartırdı bir altın damlanın
...

seven, saygı duyan, yaslanan sana
mermerden yanılan, pelikülden, insan onurundan
mermere yenilen, peliküle, insan onuruna
seçim sandıklarından otuzüç dönülü plaklara
yenile yenile şaşkın, şimdiki çıplak
bir yaşlılık
ağartır soluğunu bir altın damarının
yenile yenile şaşkın
arta arta kendi diline aktardığı
sıkıntısına
...

"kutsal yenilgi!.. şimdiki.
o'na bağımsızlığını hatırlatıyorsun şimdi
her şeye yeniden başlamanın
kanattıkça"



Turgut Uyar

13 Eylül 2011 Salı

Us

Evler çöküyor, evler ahşap. Evler ahşapsa eğer; çöktü demek zor olmuyor. Kalabalıksın su yamacında, eski yaşların tepe üstü çömeliyor. Ben 5tim böcekler ısırmazdı. Mayalı ekmek hamuruna sevimsizce yamanmazdı. Tiksinmeye dudak ısırtmazdı. 
5 sene önce bu şehir; kedi tüylerini baş üstünden uçururdu, akşamüstü sokaklarında tarifsiz huzur hasıl olurdu, 
ölü hayvan gibi kokmazdı.


Min min minare
Çin çin çinare
Ortası delik
Biz onu yerik

11 Eylül 2011 Pazar

Türkçe konuşmuyorsun. "Ne zaman canın sıkılırsa gel, hava sıcaksa, balkon kapısı aralıksa." Diyemiyorum. Evde ada çayı da var üstelik. Sevdiğini biliyorum.

Sürekli aynı paltoyu giymesen nasıl tanırım ki zaten.
Güldüğünü bile göremedim henüz yazacak kadar.

10 Eylül 2011 Cumartesi

görecesiz

gör 
hatırla
üzül
gör
sinirlen 
üzül
gör
hayıflan
üzül
gör
konuşama
üzül
gör 
sussun
üzül

4 Eylül 2011 Pazar

Fakat demenin Ama , Lakin ve Ancak dışında bir ikamesi yok mudur?

Bazı şarkıları hiç dinleyemiyorum. Başladığı an nefes borumla midem iç savaşa giriyor. Yutkunamıyorum. Ne diye defalarca sorumluluk aldığımı da bilmiyorum. Şimdiki aklım olsa ilkokulu dahi okumazdım. Okumayı Susam Sokağı'ndan öğrendiğimle kalırdım. Okuma bildiğimi de hiç kimseye söylemezdim. Tabi o zaman insanın aklı elinde olamıyor, onu k'nex gibi büküp duramıyor. Bisiklet almazdım, akşam serinliğinde canım çekmesin diye. Yüzmeye filan da uğraşmazdım. Genze kaçan su en pis sudur. Fotoğrafa bile bulaşmazdım, açı değil açık yara, düzelmiyor mübarek. Henüz ehliyetim yok evet, ama oteller varolmayı sürdürürse o da cüzdana sinecek ve otomobil kullanmaya meyledeceğim. Karşıdan gelen araba uzunları yakınca okkalı bir küfür de edeceğim. Ama iyi ki tıp okumamışım diye pışpışlıyorum kendimi. Herkes senden doktor olmanı bekleyecek çaresi yok. Tıp bitirip su balesi yapan nerde görülmüş? İğne yapman lâzım, elinin ağır olmaması gerek bir de. Bu cabasının sülalesi de var tabi. Damara gelirse sıçtın. Adam felç olursa eğer; suçluluk duygusuna cila, onun bir de akrabaları vardır. Yaşatmazlar vallahi. Toplumsal roller var hani şu rahatsız olmak durumunda hissettiğimiz. Kadınsan anne, sevgili, eş, teyze.. Rolleri ve kademeleri sevmeyip yine de bu rol çalma isteği nereden geliyor bilmiyorum. Sahne tozunu bir kere yutarsan kurtulamıyormuşsun, ondan galiba. Kendime biçtiğim tiradı oynuyorum ama yalan. Aslında ip üstünde parende atmaya çalışıyorum. Bu mayhoş görüntü izleyene şahane bir eğlencedir ve hiçbir ipi Shakespeare örmemiştir. Keşke diyen dilimi ısırıp kurda kuşa yem edesim gelir. Ama keşke yarısı dolu soda şişesinde şekersiz sakız, bir de Bulantı'da Otodidakt olsam. Çamlıhemşin'de Güven İslamoğlu, Doğu mutfaklarını keşfederken Vedat Milor olsam. Vakti zamanında yaşasam da Turgut Uyar'la arkadaş olsam. Lâkin o da, okumayı Susam Sokağı'ndan öğrenip bunu bile kendine saklayan bir ip parendecisini kahvede görüp "bak ne diyorum sana ele güne karşı, biz duralım biz sürekliyiz duralım.. durukluğa, tüberkiloza ve uranyuma karşı." demezdi herhalde. Yahu belki de derdi kim bilir...