31 Ekim 2011 Pazartesi

Kadın, legolar ülkesinde bir pelerin uydurmuş.

çimende yalınayak. 



Adam, adam. Adam, adam. Adam, adam. Adam,




Sobaya hiç portakal kabuğu koymamışlar ülkesi.

30 Ekim 2011 Pazar

liberte                                                        
comme l'amour                                                                
delicat reseau des limites,                        
jaillissement,respect d'autrui,                  
la liberte                                                    
souvent brulee,car indechirable,              
sera ce que nous saurons en faire.          


özgürlük

sınırlarla işlenmiş incecik bir oyadır,
aşk gibi
dirim çığlığı, ele saygıdır;
yırtılmak bilmediği içindir
sık sık yakılması
tuttuğu yer, onu kullanmaktaki becerimiz kadardır hep.


Bilge Karasu

29 Ekim 2011 Cumartesi

Vaha

Rüyalarda paçamdan çekiştiriyorlar artık. Bağırıyorlar: Yavana teslim olma! Yalana mı diyorlar yoksa?
Ben vakur bir gemideyim, kimsenin acelesi yok manzaraya varmaya. Buradakiler münzevi mi yoksa?
Tütünleri sardım oyaladım. Biraz transparan bu sefer kamuflajım. Her şey geçer biliyorum. Ama her şey bir şekilde geçer işte. Suya sabuna dokunmadan güverte temizlediği görülmedi mürettebatın.
Çok köprü vardı, altından marmara denizi, porsuk çayı, tohma çayı, ren nehri, vltava nehrituna nehri.. geçen. Çok köprü var, kıpkırmızı yahut sıradan. Gemiler ise uzakta işte. Seçilmiyor geceleri salınır mı yoksa demirli mi açıkta? 



En sevdiğin şarkıyı seversin, diye değil. Seversin. "Her gemi biraz deniz."
Bu bir rüya sayılmaz, okyanusta kaybolmaya bahane.
Kibritin kokusu ne güzel değil mi, yandığında. Oysa ellerin acıyacak diyor hacıyatmaz. Ufalamaya çalışma.



http://fizy.com/#s/1aja6m

26 Ekim 2011 Çarşamba

Geçiş Nezlesi

En nihayetinde sıkıntı, naneli sakız kılığına girmiş kıvamlı bir sümük gibi gömleğimin kol ağzına yapışıp kaldı. Ben böyle zamanlarda.. Sanatsever filan değil, hayat gerçeğinden sanatakaçan olduğumu düşünürüm mesela. Kandırıp durduğumu arada midemden bile medet uman zihni. Gönül Ferman Dinlemiyor'u dinlerim. İki şiir okurum. Şinasi'yi anarım. Cuba Gallery'de fink atarım. Küba'ya hiç gidemeyeceğimi kim söyledi ki? Derim. Umuda bal satarım. Küfür de ederim ama içimden. Küfür, ruhun geri dönüşüm kutusu. Uyumsuz renklerin uyumunu görebilen bunu kilitlere fısıldamasa da iğde yaprağına yamalasa.

En nihayetinde sıkıntı dediğin hiç geçmiyor. Sümük, sağ gösterip genzimden içeri akıyor.



Kola var mı?



22 Ekim 2011 Cumartesi

İyi ve kötünün ne olduğunu bilmiyordu, iyi ve kötü diyordu insanlara.
Çürük çileğin sapını doyasıya kemiriyor; kötü diyordu bilmeden insanlara.

21 Ekim 2011 Cuma

Düğme

Herkesin içinde bir çocuk varmış ya;
Benimki yanımdan yürüyor
Minik elleri avuçlarımda.
O yüzden hiç geçemedim,
Koşar adım karşıdan karşıya




17 Ekim 2011 Pazartesi

Sevdiğin insanları bir de başka şehirde görmek gerek. Aynı çayı birlikte başka kahvede içmek.

12 Ekim 2011 Çarşamba

Bir Yaz Gecesi Rüyası

Tabi şimdi kış gelmiş olabilir. Göz göre göre üzüm toplayamam bağlardan. Manavda çekirdeksiz denen salkım atlıkarıncalarca talan olmuş, asma yaprağı da ahenginden kopmuş olabilir. Yaprak damarlarını saymayan yüzlerce çocuk var, şaşkınım. Tabi şimdi galiba derken ben, elbette diye algılanmış olabilir. Sanırım diyemedim. Hiç sanmıyorum çünkü.
Yaz, üç ay beş gün değil; doğal afetler gözünü döndürdü Şermin Hanım'ın. Organik tarım da neymiş? Dünyanın en mis kokulu minyon domatesi Darende'de toplandı. Kızartılıp pesto soslu makarna üzerine konsun diye değil ama. Foça'daki balıkçı, her yemekte masasına iliştirdi saksıda fesleğeni, güllerini. Masası aslında meyve kasası. Yılmaz Abi "işte bu gizli koyum, gelir yüzerim kaya gölgesinde." Dedi. Bir de güzel gülümsedi, parmak hesabı kaygılarımdan utandım. Orada Aytekin Abi diye bir adam var, az şekerli kahveyi kendi boyadığı fincanda getiriyor; dükkanında her sabah caz, öğleden sonra hicaz çalıyor. 80li yılların Yök mağduru. Yok yok, sen ben gibi değil, hakikaten. Beyoğlu'nu muhabbetten ettiler, görünce tanıyamadım. Takı yapan Adil var o da balık burcu, o da bizden mezun. Eskişehir'e trenle gelmek güzel diyor. O da. Balıklı bileklikler yapıyordur hala Galata civarında.
Vakur Hoca gitti. Gitmez sanıp ertelediklerimiz 'hatırla dövmesi' oluverdi. Saatin deri kordonunda, ayakkabının turuncu bağında. Vakur Hoca gitti. Kapısı kapandı. Bencillikten üzüldük yine. Ama üzüldük. Kral Taksi şoförleri bile biliyor, çok derin adamdı diyorlar. Gözünü yuman da var kapıdan geçerken.
 Cihanla konuştuk yine. Çay ocağı mı açsak, kahvaltı salonu mu? diye. Şu konuşulanları bizden önce hiç soran olmamış gibi düşünürüz bir mavi teknede. Film çekeceğiz dedik hiç söylememiş gibi, çaktırmadan sevindik. 

Bir masalda türkü, bir Temmuz akşamı dayanamadım vapurda hüngür hüngür ağladım. Ölülerimi yeni gömmüşüm gibi. Bariz acılar yaşamıyorken. Seviyor olma halini bir türlü kabullenemeyişten.  Karşıyaka'dan gece ışıklarına bakarken ben Alper ve İpek'e, "Ne tuhaf ömrümün sonuna kadar kelimelerle yaşamam. Ağaçtan çok ağaç sözünü, denizden çok deniz sözünü sevmem. Halbuki bir sabah erken uyanınca, balkona çıkmak ta güzel." Dedirtti Sabahattin Kudret Aksal. Deniz börülcesi yeşili diye bir renk çıkmalı acilen. O gördüğümden. Fotoğraflar yollamalıyım, adresler ve suretler karıştı. Aynı isimle çağrılan ne çok insan tanırım. Ne çok göz, diz bütünü. Bazen tek bir yüz gelir hepsini sayıklayıp. Üstüne kalp yormuşum.


"kediler ah siz kediler
her şey sizin yüzünüzden
mevsimlere anlam yükleyenler derneğinden gelen bir habere göre
bu bahar da yine yalnız başına geçecek sessiz sedasız ve
ilk ya da son olmayacak
bu kaçıncı bahar sensiz demek istiyorum kedice
belki sana anlatabilirim derdimi
bir lisan bir kedi olmalı
çünkü kızıl saçlı kara kedi yatar suretinde."


yazdı diye değil Shakespeare


Tabi şimdi ruju bitmiş esmer yosma gibi sokaklara kış çökmüş olabilir çürük şeftali tonunda
Sanıyorum diyemem hiç sanmıyorum çünkü
yaprak damarlarını saymayan bir de pencereye hoh yapmayan yüzlerce çocuk var şaşkınım.

6 Ekim 2011 Perşembe

Sen hiç gördün mü üç kulaklı bir adam?
Olur mu hiç üç kulak, dön de aynaya bak hey!