30 Temmuz 2012 Pazartesi

işte sonra bu insanlar değiştiler. yaralarım vardı. kapanmaya başladı. dizlerim, karnım, kollarım. yaralarımı gördüler. işte sonra bu insanlar...
bildiğimi sandığım gibi değildiler.

27 Temmuz 2012 Cuma

kontakt lens

"eeee?" diyorum herkese. Herkes anlatıyor durmadan anlatıyor. Nerede biteceğini bilmediğimden "eeee?" diyorum ben yine. Sonra yine anlatıyorlar. Virgüllü anlatıyorlar. Cümleler kurup virgüller koyuyorlar sonuna. Binbir çeşidi var virgülün. Göz kontağından caydığın an paçanı iğneliyor. İğneli virgül onun adı da. Çay bahçesinde paçamdan çekip ayakkabımın bağına iğneledi bir tanesi. Bazılarının eli hafif, hiç anlamıyorsun. Kan içindeki parmaklarını. Eve gelip ayakkabını çıkarmadan anlamıyorsun. Sonra bir ikamesi olmuyor zaten. Saat iki sularında bahçeyi kapatıyorlar. Gittiğimde in cin saklambaç oynuyor korkuluklarda. İşte ben bu "eeee" yi ilk duyduğumda ninni tınısı sanmış uyumuştum, o zamandan beri uyuyarak dinliyorum aslında. Bir rüyanın ortasında yahut reprodüksiyon bir tablodayım. Hiç inanmak filan da gelmiyor içimden. Bakarken sağ üst köşeye dalışlarım da hep bundan.

24 Temmuz 2012 Salı

Tren geldi, bindim. Kimse itmedi beni.

Direniyorum. Olmuyor.

                                      Gece - Bilge Karasu

21 Temmuz 2012 Cumartesi

Coleoidea

Akşam yemeğine saniyeler kala, Nermin, üstü açık arabadan savrulan basık düzen gibi sandalyeden fırladı. Ayak izlerini merdivenden toplamaya başladı. Eline alıp atıyordu. Ayak izleri korkuluklara saplanıyor, duvarda sendeliyor, camdan dışarı çıkıyor, televizyona çarpıyordu. O zamana kadar güzel şeyler olmuş; fakat bunlar olurken ölülerini de itinayla gömmüştü. Babası öldüğünde 17 yaşındaydı. Arkadaşları, babaları ölecek yaşa geldiklerini anladılar. Tortop bir olgunluk evresi düşbozumu.
Düşbozumu, artık sanrılara inanmayacak olmanın verdiği gizli güç gibi. Bencilliğin sonsuz acıyla tokalaşması. Annesi öldüğünde 24. Aşk için üzülmelerine üzüldü. Toprak kokusuna eş, karşılıksız sevgiyi göğüs hizasında gömdü, üstüne papatya ekti. Ellerine baktı, küçükken yetişmeye uğraştığı eller, kemikli, kalem yamuklu...
O zamana kadar güzel şeyler de olmuş, başbakanlar kutu kutu pense oynamaktan sıkılıp "elmamı yerse?" paranoyasını terk etmişti. Birkaç soğuk ülke lideri elma bahçelerinde geçici işçi olarak çalışmaya başlamıştı bile. Yine de, en çok dinlenen şarkılar eşsiz bir podyum mankeni sayesinde çatıdan iniyor, ağlama duvarları paparazzilere açılıyordu. Kedisi öldüğünde 32 yaşındaydı. 1+1 evinde gerçeklik kisvesi altında duyulan tek mırıltı da ileri bir tarihe ertelenmiş oldu. Abartılar ne yorucuydu. Ne çirkindi sapa çöpe ışık tutmak dev aynasında.

O zamana kadar güzel şeyler de olmuştu. Kafadanbacaklılar familyasına mensup mürekkepbalığı, denizler kralı olup sınıf çatışmasına bir son vereceğini söylemiş, kayalara beyni vurularak ölmeyi de reddetmişti.

Bu son gelişme akşam yemeğine saniyeler kala vuku buldu. Sofraya sipariş edilen ahtapot salatası garsonun getirdiği bir bildiri eşliğinde suluboya ile renklenmiş kağıt parçaları halinde masaya ilişti.Kafadan bacaklı ahtapotun vantuz izleri meyhanenin merdiveninde oval tükürükler bırakmış, rayihası tüm sandalyeleri sarmıştı. Nermin fırladı...


11 Temmuz 2012 Çarşamba

Kahvaltı

Yola çıktığımızda sabah mavisi vardı. Ben adını bilmiyorum ah bu kuşlar, ne gevezeler öyle. Baldırlarım ağır ağır açılıyor. Omzum kasılıyor. Böbreklerimi sonradan monte etmişler gibi yan karnıma.
Yokuş yukarı bisiklet sürmek, 10 Amasya elması yemeğe eşdeğerdir diyor magazin basını. Hayır, bununla ilgilenmiyorlar tabi. Beynime aşırı pompalanan kan, temiz havada saçmalatıyor sadece.
İş yerinde "fazla" dekolte, yırtık kot, dağınık saç, sürç-ü lisan... yasak. Ne çok kahve içmişim öyle, neden kahvaltı etmemişim, içime atlet giysem üşümezmişim, yarım kalan yemeğimi köpeklere vermeseymişim.. çünkü var ya; saat 3 sularında çok acıkırmış insan...
Her Türk ferdinin içinde tüp çokokrem kıvamında bir ebeveyn saklı. Çantana mantana atar da görmezsen, fışkırıp mahveder iç aksanlarını. Bu yapışkan tehlikeyi asla gözardı etmemek lazım. Açıklama kapanındaki ezine peynirine de kanmamak lazım.
Mutlu olmak çok kolay tabi. Mesela ben yokuş aşağı bisiklet sürerken bir de Mirkelam şarkıları dinlerken çok mutlu oluyorum. Fakat yokuş aşağı fütursuzca inmek, şarkıları fütursuzca dinlemek gerek. Şimdi benim ayağım şuraya sıkışsa, toprak yoldaki taşlar yüzüme gözüme saçılsa, kan revan içinde kalsam..yakında hastane de yoktur. Yanımdaki adam çoktan gidip bir gölgeye uzandı, o çalı hareket ettiyse, hamilime yazılan çekler karşılıksız çıkarsa, güvendiğim o bikaç kişi de.. N'aparım sonra.


"Bir tarlaya kemeken ekmişler.İki kürkü yırtık kel kör kirpi dadanmış.Biri erkek kürkü yırtık kel kör kirpi,öteki dişi kürkü yırtık kel kör kirpi.Kürkü yırtık erkek kel kör kirpinin yırtık kürkünü,kürkü yırtık dişi kel kör kirpinin yırtık kürküne;kürkü yırtık dişi kel kör kirpinin yırtık kürkünü,kürkü yırtık erkek kel kör kirpinin yırtık kürküne eklemişler."

8 Temmuz 2012 Pazar

son birkaç sayfasını okumadığım kitabı kaybettim. yağmur yağdı. biz yalanlar söylüyoruz, gizli suçlar yüklüyoruz deniz aşırı muhabirlere. yağmur yağdı. sokakta mevsim değişti. özledim.

3 Temmuz 2012 Salı


İnsanoğlu, bisikleti icat ettiğinde hünerlerinin zirvesine erişmiş oldu. İnsanlığın yararına bir kesinlik ve denge makinesi.. (Ardından icat edilen insanlığa yararlı makinelerin aksine), insanoğlu bisikleti, ne kadar çok kullanırsa vücudu o kadar zinde oldu. İnsan aklının, bir kereliğine de olsa, ürettiği, kullanıcılarına fayda sağlarken, başkalarına zarar vermeyen ya da rahatsız etmeyen bir araç. Bisikletin icat edildiği gün ilerleme durmalıydı.
Elizabeth West