25 Şubat 2014 Salı

Mukabele


Telefon çaldı:

-Merhaba, biz uzay boşluğunda çiğköfte partisi veriyoruz. Ama bir türlü içimize sinmiyor. Ne bileyim, attığımız köfteler olmayan tavanlara yapışmıyor, kral fm çekmiyor, minibüs caddesi muhitimize uğramıyor, sardığımız sigaralar boş çıkıyor...

Bir acı çöktü o an içime. Hüzün değil. Bildiğin acı. Hani köpek dişini iple kapıya bağlamışsın, o diş, damarlarını damaktan bir türlü koparmamış. "Hadi yeniden" demişler. Hadi yeniden demişler, "çarpım tablosunda 4'leri baştan al" der gibi bir rahatlıkla. Ben hala 7x4'ü bilemiyorum...

Kapıyı çarptım. Çıktım. Kapı, çarptığı yerden bumerang gibi akse dönüverdi, duydum. Sanki rest çekmişm saymadığım kalabalıklara. Öyle dik ki trençkotun yakaları. İsa gerildiği çarmıhtan yalnız kendi başına kurtulmuş... Çıktım dışarı.

- Merhaba, biz kendimize ait olmayan bir zamanı yaşamaya çalışıyoruz. Ama bir türlü içimize sinmiyor. Ne bileyim, konuştuğumuz laflar yalana yontuluyor, veresiye selam edilmiyor, 'ezo'sunu sevdiğimiz lokantalar hızla kapanıyor, 9 kat toplar tesadüfen bile ayağımıza çarpmıyor.

Telefon çaldı.
Biz bir kere demiştik, onlar "olmaz" demişlerdi.

"Sonumu düşünmüyorum: baş tarafım acı geliyor. Değiştirememek acı geliyor."



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder