8 Mart 2016 Salı

bu sabah metrobüsle boğaziçi köprüsünden geçerken dışardan korkuluklara sarıldığını gördüğüm üstü çıplak adam intihar etmeyecek sandım. oraya nasıl geldiğini, niyesini filan çok kısacık düşündüm. sağ gözünün kenarında minik bir damla yaş kalan kadınla aynı metrekaredeydik. o da gördü. başını iki yana salladı. ağlamaktan kalmış sandığım damla, soğuktan da kalmamıştı. ağlamamıştı da kadın. sanki o damla ile varoluyordu. bir iz gibi. makyajı, yüzü, ela gözleri filan... çok güzel geldi. köprüdeki adamı gördükten sonra; kadına baktım uzun uzun. sonra yaklaşan ambulansı gördüm, sonra taksim üst bostancı çift katlı otobüsünü. "birazdan trafik tıkanacak" demedim ama; trafik tıkanmamış dedim. işte hepsi bakıyor adama.
adam ölmüş. şimdi okudum haberini. adam atlamış. adam ölmüş. birisi, görünenden dışarı çıkmak üzere, köprünün korkuluğuna gidiyor. dışarı çıkmaz sanıyorsun, trafik diyorsun, üstünü çıkarmış diyorsun, kadın diyorsun, gözündeki yaş, ağlamış mı... diyorsun. hava diyorsun. yoksa bugün daha mı temiz ne...
adam, dışarı çıkmış atlayıp. bir kadın demiş ki adama "saatlerdir senin yüzünden trafikte bekliyoruz" demiş, o; atlamadan hemen önce. ah.
birazdan öleceğini bildiğin birine, ki bu biri göstere göstere yaşıyor bunu sana, bakmak ne garip.

bunları yazarken fark ettiğim bir şey var: özel isimleri ayırmaya yarayan 2nin üzerindeki ayraç simgesi artık çalışmıyor klavyemde. bugün kahve dökmüştüm, üzerine sileceğim diye iyice batırdım. bir şey olmaz sandım. olmuş. belki "editörüm" diyemem artık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder