28 Eylül 2016 Çarşamba


Bu sabahı, karışık kuruyemiş ile çocukluğum arasındaki keskin bağı kendime açıklamaya ayırdım. Bunu yaparken; fazla miktarda kavrulmuş badem yedim.


26 Eylül 2016 Pazartesi

ulu korkuluk, sana tapışım sıradandır.

"...İşte; büyümenin zevki tekrarda kendini soyutluyor bir tek. Yaş aldıkça neyi sevdiğini anlıyor insan. Neyi devamlı yapabileceğini. Hangi aynılıktan sonsuz haz alabileceğini. O en sevdiği yemeği; o en sevdiği blimem nerede yiyip, hangi yıllar evvelki şarkıyı bu akşam da dinleyeceğini. Hangi film sahnesinde yüz bininci mutluluğunu canlandıracağını. Onların üzerine gidiyor. Olgunluk bu. Bir nevi 'tat doygunluğu.'"

Tüm o sözlerinin ardından şöyle devam etti adam:

"Bunların yanında; sana yalanlar söylediğim ise doğru. Kendim; olan ve olmayan hakkında. Doğru. Geçmişimi değiştirmeye uğraşıyorum çünkü. Sonrasına, geçmişimi değiştirerek devam edebilirim bir tek.."

"Ah, ulu korkuluk" dedim.
"Sana tapışım sıradandır. Tapınışım, eğer zamana yayılırsa beşeriyetim; elbette tükenecektir. Yokmuşsun gibi davranamam şimdi."


8 Eylül 2016 Perşembe

Vorlaufen

Bazen çok minicik korkuyorum.
Eskiden minicik bile korkmuyordum.
 The Cottage,Vincent Van Gogh, 1885

4 Eylül 2016 Pazar

Tabula Rasa

Öğrenmeyi bıraktığım gün, canım çok sıkılmaya başladı. "Ah, canı sıkılan insan, fenalıklar yapar ama." Biliyormuşum gibi yaptım onun ardından. Göreceğim tüm denizleri, görmüşüm gibi işte. Tüm korkularımdan korkmuşum. Sonra bitmişler. Korku, gerçekleşmeden bitebilirdi. Şimdiye dek hep öyle olmuştu. Yalnız olmadığını yanındakinin varlığıyla anlamadan. Bitmişti oysa. Kollarım uyuştu. Önce sağ, sonra göğsüm; sonra sol kolum ve. Göğsüm. Ayaklarım ardından. Sağ ayağımın ikinci parmağı.
Öğrenmeyi bıraktığım gün. Satranç oynamayı unuttum. Bu değil sadece. Merak etmeyi de. Unuttum. Yemeklerle ilgilenmeyi, yahut bir yenisini eklemeyi. Biliyormuşum gibi yaptım onun ardından. Her yenisine. Yiyeceğim tüm iştah açıcıları, yemişim gibi işte. Klarnet çalmayı filan, biliyormuşum gibi yaptım. Tüm enstrümanları. İcracıymışım gibi.

Bir klarnet ustası; tüm iştah açıcıları tatmış, tüm şahları mat etmiş, bütün tanıdıklarını omuz başında toplamış, korkularını onların cebine atmış, tüm sevgilerde sevilmiş, içilmiş gibi bir de. İçilmiş gibi. Hayır, içmemiş. İçilmiş gibi yaptım. Tümden biliyormuş ve içilmiş gibi yaptım onun ardından...

İçtim içildim doyamadım. İğrendim insanlardan. Kendimden insanlardan bazen kedilerden bunu da itiraf etmeli.
Allahım; bu klasik ressamlar, bir de bu Hititliler Allahım.. Ne güzel yaratmışsın sen onları. Eskiden.
Yok, oyalamıyor. Dayanamıyorum betonlara, kesif idrar kokularına. Bu zamanın varlığı olmaya.. Zulmedenlerden olmaya.
Léon Bonvin, Rural Scene, 1865