4 Eylül 2016 Pazar

Tabula Rasa

Öğrenmeyi bıraktığım gün, canım çok sıkılmaya başladı. "Ah, canı sıkılan insan, fenalıklar yapar ama." Biliyormuşum gibi yaptım onun ardından. Göreceğim tüm denizleri, görmüşüm gibi işte. Tüm korkularımdan korkmuşum. Sonra bitmişler. Korku, gerçekleşmeden bitebilirdi. Şimdiye dek hep öyle olmuştu. Yalnız olmadığını yanındakinin varlığıyla anlamadan. Bitmişti oysa. Kollarım uyuştu. Önce sağ, sonra göğsüm; sonra sol kolum ve. Göğsüm. Ayaklarım ardından. Sağ ayağımın ikinci parmağı.
Öğrenmeyi bıraktığım gün. Satranç oynamayı unuttum. Bu değil sadece. Merak etmeyi de. Unuttum. Yemeklerle ilgilenmeyi, yahut bir yenisini eklemeyi. Biliyormuşum gibi yaptım onun ardından. Her yenisine. Yiyeceğim tüm iştah açıcıları, yemişim gibi işte. Klarnet çalmayı filan, biliyormuşum gibi yaptım. Tüm enstrümanları. İcracıymışım gibi.

Bir klarnet ustası; tüm iştah açıcıları tatmış, tüm şahları mat etmiş, bütün tanıdıklarını omuz başında toplamış, korkularını onların cebine atmış, tüm sevgilerde sevilmiş, içilmiş gibi bir de. İçilmiş gibi. Hayır, içmemiş. İçilmiş gibi yaptım. Tümden biliyormuş ve içilmiş gibi yaptım onun ardından...

İçtim içildim doyamadım. İğrendim insanlardan. Kendimden insanlardan bazen kedilerden bunu da itiraf etmeli.
Allahım; bu klasik ressamlar, bir de bu Hititliler Allahım.. Ne güzel yaratmışsın sen onları. Eskiden.
Yok, oyalamıyor. Dayanamıyorum betonlara, kesif idrar kokularına. Bu zamanın varlığı olmaya.. Zulmedenlerden olmaya.
Léon Bonvin, Rural Scene, 1865

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder