17 Haziran 2017 Cumartesi

Keklik Dağlarda Çağılar

"Buralardan gideceğim" deyip duruyor Ekrem. Zeynep'i seviyor. Fahri Kayahan dinliyor her akşam. "Seni almak için binbir belaya bu canım hazırdır Zeynebim..." diyor Malatyalı Fahri. "Seni ruhumdan fazla sevdim" diyor üstüne. Biliyoruz elbette, abartmıyor. Lakin anlayamıyoruz. Aklımız müsaade etmiyor. Allahım diyoruz nasıl bir sevgi bu... Malatyalı için diyoruz bunu ama; Ekrem üzerine alınıyor. Sanıyoruz Fahri ile derinden bir gönül bağı kuruyor, ister istemez.
Ekrem çobanlık yapıyor, hayatla inatlaşıyor. Yaşadığı yeri çocukluğu pahasına seviyor. Koyunları, inekleri seviyor, yaşadığı yerin ardından. Eğer bir de doğurdularsa, katlanıyor sevgisi. Kendisi yemiyor, onları doyuruyor. Öpüp okşuyor. Konuşuyor onlarla. Ha bir de Zeynep'i seviyor söylemeye ne hacet! Onunla da konuşuyor sanıyoruz geceleri. Onunla konuşmak için Zeynep'e ihtiyaç duymuyor fakat. Zeynep ortalıkta yok, hiç birimiz görmedik, bilmiyoruz.
Ekrem rakı içmiyor, kendine itiraf etmek için kederini, hiçbir art niyete gereksinim duymuyor. Biz beceremiyoruz. Araya bir takım vericiler yerleştiriyoruz ki daha az yansın diye canımız, daha az yalanımız olsun diye ruhumuza...

İnsan sevdiği yerden gider mi Ekrem, hele ki bulmuşken diyeceğim eğer sorarsa. İnsan yaşadığı yerle inatlaşır mı Ekrem diyeceğim. Diyeceğim ki Ekrem, insan kendine yapılan bunca zulme böyle şefkatle yaklaşır mı?  insan bir kere gördüğü bir kızı ömrü pahasına sever mi Ekrem...

Yeni doğmuş bir kuzu duruyor kucağında. Ekrem, yaşayan insanların en zararsızı. Olduğu yerden hayatı kutsuyor. Bir türkü tutturmuş gidiyor: "Kalbimin yarası gözle görünmez.. Al canımı çektirmeden çilemi... Gül idim açmadan koptum dalımdan, ancak yarim bilir benim halimden."