18 Şubat 2017 Cumartesi

şekk

"Tanrım" dedi, "lütfen bana sabahın ilk ışıklarıyla yollara düşecek gücü yeniden ver."
ekledi: "gökyüzü ince yaz mavisiyken, cam göbeği, okyanus derini.. işte ne bileyim sen bunu biliyorsun çünkü sen yaptın ben inanıyorum, laciverte öykünen tatlı maviden bahsediyorum. hah işte öyleyken ve saat 7'yi geçmemişken henüz. saat 7 konusu seni bağlamıyor farkındayım tanrım ama sonrasına sabaha karşı demek bana ar geliyor ve biliyoruz artık o maviden civarımızda öyle pek görünmüyor.. neyse tanrım, hazır beni dinlediğini anladığımdan söylüyorum -çok şükür o kavrama yetisini kendimde zaman zaman buluyorum- hazır vermişken lütfen, bana bir güzel geyiği öyle canlı kanlı, öyle ahenkli boynuzlarıyla öyle beyazıyla burnunun üzerinde, öylece kendi doğasında, şu dünya gözlerimle görmeyi nasip et. mümkünse çorak olmasın ortalık, hepimiz ağaçlık yerde olalım, öyle dağlarda olalım geyikler ile...
tanrım bu kadar zor muydu azıcık güzel bir şeylere baksaydık, bu kadar mı zordu tanrım? bunca zamanı neden kaybettik? tamam, biliyorum sorulara cevap vermiyorsun. öyle.
şey.. tanrım ben vazgeçsem binalardan, türlü şekilli kahvelerden, kızartma tavalarından ve sahtekarlıktan. ve yalandan tanrım ve ikiyüzlülükten. ve soytarılıktan tanrım ve kalleşlikten, ve huysuzluktan tanrım aynı zamanda haylazlıktan. tanrım ben vazgeçsem şu onulmaz hırslardan ve güzel görünme hevesinden şu içimden akan irinlerle. tanrım ben vazgeçsem zorbalıktan, kendim gibi zorbaları kendime hedef almaktan. onlara karşı çıktıkça daha çok onlara dönüşmekten. tanrım ben vazgeçsem o tatlı şekerli kokulardan, o doğala özdeş çirkefliklerden. tanrım ben vazgeçsem kandırmaktan, kandırdıkça başa dönmekten tanrım. vazgeçsem ihanetten, kendime kötülük etmekten. yormaktan yorumlamaktan tanrım. vazgeçsem ben tanrım iyi bildiğimi türdeşimin gözüne sokmaktan, vazgeçsem tanrım sakin olamamaktan, ben öyle kör olmaktan, körleştikçe kendimi türlü yemişli ormanlarda sanmaktan tanrım. orgranik saman balyalarıyla mutlu olmaktan vazgeçsem tanrım ben illet saçmaktan. tanrım ben vazgeçsem oyalamaktan, gözlerimi şöyle şaşı yapıp otlamaktan.
biliyorum ki tanrım, gözlerimi şaşı yapacak gücün yarısıyla gözlerimi dört açacak güç de bende var. sen vermiştin. işte bunlardan, hepsinden, harfi harfine tanrım hepsinden.. vazgeçsem.
bana dağlarda, ağaçlarla kaplı dağlarda, bir güzel geyiği öyle canlı kanlı, şu ahmak gözlerimle, şu sahtekarlıktan medet uman gözlerimle işte, şu kahverengi, şu ihmalkar, şu hareli gözlerimle, şu çocukluğumu da görmüş, iyiliğe de bakmış, şu uyandığımı bana her yeni gün bir kez daha hatırlatmış gözlerimle. şu sabahın bir köründe; içinde eskiden hatırladığı hevesleri bulup -iyiliğe kadim inancıyla üstelik- o laciverte öykünen tatlı yaz mavisini de vaktinde çok iyi görmüş gözlerimle görmeyi... nasip eder misin tanrım?

The Tragedy, 1903 - Pablo Picasso 



16 Şubat 2017 Perşembe

Füsun

Sırlarını anlattılar bana yeni tanıştığım insanlar. Daha yeni!

Birisi en sevdiği kalemini kaybetmişti yolda, birisi oğlunu.

Bir kadın kolundaki yarayı gösterdi, "işte bunu da o yaptı" dedi. Bir kesik gibi, sanki bıçak kesiği...
Sormadım. 

Onlar sorar belki diye hiçbir şey sormuyorum. Anlatıyorlar. Hiç sormuyorlar. Dinliyorum.

Eğer ilerlerse ilişkimiz... Ben onlara isimleriyle hitab etmeye başlarsam ve onlar bana "canım" derse..
Bir şeyler yersek eğer birlikte...

Konuşmanın bir yerinde buz kesmiş gibi kaskatı duracaklar, gözlerini gözümün ortasına, saçımın kenarına, göğsümün üzerine iğneleyecekler.
Ve durup diyecekler ki: "Aaa, öyle mi? E hiç söylemiyorsun!"

6 Eylül 2016


3 Şubat 2017 Cuma