3 Mayıs 2018 Perşembe

Rus Ruleti

Otomobil, uzun, dönemeçli yolda ilerliyordu. Çok uzaktan, arkadan sadece bir otomobil olduğu seçiliyordu. Tozu dumana katıp virajı dönüyordu. O filmdeki gibi.
Çocukların yazmalarını terleten kavruk bir Mayıs günü, otomobilin peşine üşüşen o duman üstüne, bir de sarısı ekleniyordu.

İçinde iki adam vardı. Birisi diğerinden biraz daha genç. Biri sürücü koltuğunda, diğeri ise onun hemen yanında oturuyordu. Kendi hizalarında, arka koltukta iki demet çiçek duruyordu. Birisi papatya ve sümbüldü bir diğeriyse. Birisi beyaz, diğeri eflatun bir kağıda sarınmış. Acelece sarılmış fakat, öyle ki yatalak bir hastaya götürülen çiçeklere dönmüşler bu nedenle.
Bahardı evet. Bahar o an sadece burada, şu arka koltukta kendine geliyordu.

Bir silah duruyordu vites kolunun da olduğu boşlukta. Küçük bir silah.

İlkin, sürücü koltuğundaki adam dayadı silahı başına, yavaşladılar. Sanki her gün çekiyor tetiği gibi şakaklarına, çekti tetiği. Adam buz gibiydi, bembeyaz değil, buz gibi. Silah ateş almadı.

Otomobil, uzun, dönemeçli yolda ilerliyordu. Hemen arkasından bakınca, ne kadar eski olduğu seçiliyordu. Tozlanmış arka camı, silecek izi bile toza bulanmış. Akşam güneşi vururken, içeride ağır çekim bir hareket sürüyor ve gölgeler birbirine dönüp yola el veriyordu.

Bu kez yan koltukta oturan adam dayadı silahı başına. Biraz tedirgindi, alnı boncuk boncuk. Çocukluğunda babaannesinin atletine iliştirdiği nazar boncuğunu ansıdı. Sağ elini götürdü böğrüne, keşke o çengelli iğne, o nazar boncuğu orada olsaydı.

Daha fazla bekletmeden çekti tetiği, tam o an boğazı kurudu. Tükürüğü yavaşça akarken yapıştı genzine. Silah ateş almadı.

Otomobil, uzun, dönemeçli yolda ilerliyordu. Arka cama yaklaştıkça şimdi, içeride yalnızca bir kişi seçiliyordu.

Eski bir barın önüne gelince durdu. Harabe binanın köşe bucağında kırmızı led ışıklar olmasa ve içeriden sızan o ufak sesler, çoktan kapanmış olduğu sanılırdı. Kendi başına, cephesi demirden bir bar. Boyası dökülmüş, yazıları sökülmüş. Yalnızca U ve S seçiliyor isminden, başka hiçbir belirti gün yüzüne çıkmıyor. Işık bir yanıp bir sönüyor ve otomobilin tozu kaplıyordu kalan küçük izleri de.

Sürücü koltuğunun olduğu taraftan indi bu sefer, az evvel yan koltukta oturan, görece genç, filketesini çocukluğunda unutmuş o adam. İlkin kendi tarafında bulunan eflatun demeti iki eliyle sıkıca kavrayarak.

Kapıdan girdi. Kapı gıcırtısının geldiği yöne başını çevirdi genç kadın. Dükkana henüz varmış, kasanın önünde önlüğünü düğümlüyordu. Bıraktı bağlamayı.

Adamı tanımıştı. Suratında hafif şaşkın bir ifade belirdi. Adam durdu öylece, kapı ardından kapandı. Kadın adama doğru yürüdü biraz. Sonra adam kadının yanına ilerledi. Çiçeği uzattı, ter içinde kalmıştı tuttuğu yerler. Kadın bir adama, bir çiçeğe baktı. Hafif mahçup gülümsedi. Adamın yüzündeki gülümse istemsizce büyüyordu. Aldı çiçeği kadın. Teşekkür etti. "Hoşgeldin" dedi, "Otursana şöyle..."





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder