12 Ekim 2011 Çarşamba

Bir Yaz Gecesi Rüyası

Tabi şimdi kış gelmiş olabilir. Göz göre göre üzüm toplayamam bağlardan. Manavda çekirdeksiz denen salkım atlıkarıncalarca talan olmuş, asma yaprağı da ahenginden kopmuş olabilir. Yaprak damarlarını saymayan yüzlerce çocuk var, şaşkınım. Tabi şimdi galiba derken ben, elbette diye algılanmış olabilir. Sanırım diyemedim. Hiç sanmıyorum çünkü.
Yaz, üç ay beş gün değil; doğal afetler gözünü döndürdü Şermin Hanım'ın. Organik tarım da neymiş? Dünyanın en mis kokulu minyon domatesi Darende'de toplandı. Kızartılıp pesto soslu makarna üzerine konsun diye değil ama. Foça'daki balıkçı, her yemekte masasına iliştirdi saksıda fesleğeni, güllerini. Masası aslında meyve kasası. Yılmaz Abi "işte bu gizli koyum, gelir yüzerim kaya gölgesinde." Dedi. Bir de güzel gülümsedi, parmak hesabı kaygılarımdan utandım. Orada Aytekin Abi diye bir adam var, az şekerli kahveyi kendi boyadığı fincanda getiriyor; dükkanında her sabah caz, öğleden sonra hicaz çalıyor. 80li yılların Yök mağduru. Yok yok, sen ben gibi değil, hakikaten. Beyoğlu'nu muhabbetten ettiler, görünce tanıyamadım. Takı yapan Adil var o da balık burcu, o da bizden mezun. Eskişehir'e trenle gelmek güzel diyor. O da. Balıklı bileklikler yapıyordur hala Galata civarında.
Vakur Hoca gitti. Gitmez sanıp ertelediklerimiz 'hatırla dövmesi' oluverdi. Saatin deri kordonunda, ayakkabının turuncu bağında. Vakur Hoca gitti. Kapısı kapandı. Bencillikten üzüldük yine. Ama üzüldük. Kral Taksi şoförleri bile biliyor, çok derin adamdı diyorlar. Gözünü yuman da var kapıdan geçerken.
 Cihanla konuştuk yine. Çay ocağı mı açsak, kahvaltı salonu mu? diye. Şu konuşulanları bizden önce hiç soran olmamış gibi düşünürüz bir mavi teknede. Film çekeceğiz dedik hiç söylememiş gibi, çaktırmadan sevindik. 

Bir masalda türkü, bir Temmuz akşamı dayanamadım vapurda hüngür hüngür ağladım. Ölülerimi yeni gömmüşüm gibi. Bariz acılar yaşamıyorken. Seviyor olma halini bir türlü kabullenemeyişten.  Karşıyaka'dan gece ışıklarına bakarken ben Alper ve İpek'e, "Ne tuhaf ömrümün sonuna kadar kelimelerle yaşamam. Ağaçtan çok ağaç sözünü, denizden çok deniz sözünü sevmem. Halbuki bir sabah erken uyanınca, balkona çıkmak ta güzel." Dedirtti Sabahattin Kudret Aksal. Deniz börülcesi yeşili diye bir renk çıkmalı acilen. O gördüğümden. Fotoğraflar yollamalıyım, adresler ve suretler karıştı. Aynı isimle çağrılan ne çok insan tanırım. Ne çok göz, diz bütünü. Bazen tek bir yüz gelir hepsini sayıklayıp. Üstüne kalp yormuşum.


"kediler ah siz kediler
her şey sizin yüzünüzden
mevsimlere anlam yükleyenler derneğinden gelen bir habere göre
bu bahar da yine yalnız başına geçecek sessiz sedasız ve
ilk ya da son olmayacak
bu kaçıncı bahar sensiz demek istiyorum kedice
belki sana anlatabilirim derdimi
bir lisan bir kedi olmalı
çünkü kızıl saçlı kara kedi yatar suretinde."


yazdı diye değil Shakespeare


Tabi şimdi ruju bitmiş esmer yosma gibi sokaklara kış çökmüş olabilir çürük şeftali tonunda
Sanıyorum diyemem hiç sanmıyorum çünkü
yaprak damarlarını saymayan bir de pencereye hoh yapmayan yüzlerce çocuk var şaşkınım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder