28 Mayıs 2019 Salı



Taşınırken eski defterleri karıştırdım. Hiçbiri eski değil aslında. Hepsinde de parça parça yazdıklarım duruyor. Tastamam bir iki defter yerine küçüklü büyüklü onlarcasına az az yazmışım. Tam tersi olsaydı keşke. Birinin ince karton kapağında Charlie Chaplin'in kapı eşiğinde Jackie Coogan'ın çocuk haliyle oturduğu 'The Kid' filmindeki sahne görseli var. Bu defteri bana birisi hediye etmiş olmalı. Lisedeki Canan olduğunu düşünüyorum. Bundan birkaç yıl sonra, sadece ilk sayfasına yazmışım.  O yazdığım gün de Chaplin'in doğum günüymüş fakat bunun bilincinde değilmişim. (notlara bunu eklemişim) Bu minik detaylarda mucize etkisi aradığıma göre, üniversiteye yeni başladığım zamanlar olabilir bu, 18 - 19 yaşlarında.
Sayfa şöyle:

"Aldığın bir ölüm haberiyle, hayat detaylarını vakumlayıp aniden uzaklaştırıyor. Kulağında bir ses, uğultu kalıyor. Zihnine her şeyin, her anın ilk görüntüsü düşüyor. Bu birkaç saniyelik oyuk, o ilk anın görüntüsü hayatının geri kalanında peşinden gelecek. Burnundaki koku ise her şeyin aklına çarptığı şimdinin kokusu olarak kalacak, görüntüye zıt olarak. İkisi de gitmeyecek fakat.
Ani bir yüksek üzüntü. Her şey uzağa atılıyor şimdi. Ses ve görüntü halinde.

Yatıya misafirliğe gittiğin bir evde herkes uyurken ışığı yakmak, bu çok garip bir his. İkisi birbirine benziyor.

Çocukken, beton zemine dökülmüş suya çarptığım ayaklarımı hatırlıyorum ben de. İki küçük ayak.
"Tanrım, senin için kimiz biz?"

Geldiğinde buraya gelmiş oluyorsun, o büyük odalara girmek üzere, o büyük odalardan çıkıp.

Ağaç diktiler. Mezar değil. Ağaç.
"Anne, beni iyi biri yap."

Çocukluğumun hislerini uyandırmadıkça içimde; beni hiçbir şey heyecanlandırmıyor.

Ölümler yaşandı, ölümler yaşandı. Ölümün ne olduğunu anladım.

Hiçbir şeyi yaparken, onu bir daha yapamayacak olma ihtimalimizi düşünmüyoruz.
Bazen düşünmek istiyorum aslında. Ama yine unutuyorum.