20 Mayıs 2021 Perşembe

Nisan Günlükleri, 10 Nisan, Kargı

Sokağa çıkma yasağı var. Bisikletle yan köye, Kargı’ya geldim. Bir motelin önünde, bir eski sandalye gördüm, oturdum. Her yer kapalı. Başımın üzerinde büyük bir çınar ağacı... Gözlerimi kapadım.
Şimdi dedemin Malatya’da bahçede yaptığı gibi, başımı huzurla düşürsem önüme, ağacın gölgesi üzerimde değişse, saçlarımın arasında gezinse rüzgar...
Sukûtta uyusam öyle bir miktar.
Uyandığında alelacele sol koluna davranıp saatine de bakmaz insan böyle zamanlarda.

Sahi dedem şimdi huzurla mı uyuyordur? Huzurlu mudur acaba bilinmezlikte? Pek sanmıyorum.

Nisan Günlükleri, 7 Nisan

Bir güvercin çapraz geçiyor önümden, belirli aralıklarla. Ağzına bir dal alıyor yerden, hızla uçup köşedeki müstakbel yuvasına ekliyor. Uygun dalı seçmek için elektrik direğinde soluklanıyor bir miktar, ve devam ediyor.
06:30’da böyle, 08:30’da böyle, çıkıp gidiyorum sonra. Hala böyle mi gün boyu? Ritmik ve bilinçli. Her canlı ritmik, çalışkan ve bilinçli..
Sabah mor çiçek ağacına gelen koca arı, akşam da geliyor.
Muhsin Bey’in çiçekleriyle konuşmasına benziyor arının gelişi..



11 Mayıs 2021 Salı

Gönülteli

İçimizdeki şu korku, elbette ki uçucudur. Bir kabuktan veyahut bir otun sürtünmesinden farkında olmadığımız bir anda -belki de coşkuyla koşarken kırlarda- üzerimize bulaşmıştır. Her şeyden sonra fakat, tüm o coşkunun ardından bir sabah, çok erkenden mesela, kainat henüz uyanmışken, henüz uyansa dahi çoktan işe koyulmuşken; kuşlar yavrularını besleyip ötüşlere geçmiş, nehirler yoluna varmış, yapraklar damarlarını güneşe uzatmış, salyangozlar dallara düşmüşken.. hepsinin içinden geçip giderken, -ah böylece geçip gitmek mi olacak benim yapacağım?- sağ omzumuzun ucunda yeniden belirmiştir.

İçimizdeki şu korku elbette ki uçucudur. Bir kabuktan veyahut bir otun sürtünmesinden, farkında olmadığımız bir anda. Üzerimize bulaşmıştır.



4 Mayıs 2021 Salı

 İnsanın yol boyu gidişinde öğrenip dönüşünde bilmesi, tüm ayrıntının tüm benliğinde yer ederek dönmesi yolu ne acayip. Hücrelerime kadar işlenmiş. Giderken şaşırdığım o küçük tümsek dönerken gördüğümde içimi rahatlatan bir yükselti sadece.

İçimde derinleşen bir tedirginlik oluşuyor bazen. Bir insanın hayata yeni gelişi gibi bir his sanki bu. Göğsümün ortasında çukurlaşıyor. Zaman zaman sakinliyor, zaman zaman derinleşiyor. Bu çukurla yaşıyorum fakat. Nefes alırken varlığını hissettiriyor.
Özgürleşmek isterdim.. İnsanın kendi iplerini örmesinin tedavisi ne zor.

6 Nisan 

3 Mayıs 2021 Pazartesi

Nisan Günlükleri, 8 Nisan, Çiftlik Köyü

Gece fırtına şiddetlendi, rüzgarın uğultusu her yanı sardı. Kapılar kapandı, açıldı. Korktum, uyandım, aşağı inip etrafa baktım. O kadar yakından gelen seslerin bu evle bir ilgisi yokmuş. Uykum sürekli bu seslerle bölündü. Fakat rüzgarın sesiyle uyumak içime küçük oyuklar kondurmuş gibi. Uğultular içeriye girdi sanki. Garip hissediyorum. 

Genellikle çok erken uyanıyorum. Sabahın erkeni de günün en hızlı geçen zamanı oluyor ne yazık ki. Bir bakıyorum saat 6 iken birden 8 oluveriyor. Güneş ilerliyor. Ay da sabaha karşı doğuyor şimdi. 05:30 gibi, görünüp kayboluyor. Yatak odasında, yatağın karşısındaki büyük pencere göğü görüyor, ardında ağaçlar, orman. Perde açık uyuyorum, uyanıp uyanıp yıldızlara bakıyorum. Gökyüzüne. 
Geçen gün sapsarı; yarım aydan daha ince, hilalden daha kalın ay tam oradan çıkıverdi. Sanki beni o uyandırmıştı. Bir dürtü ile uyandım ve öyle sapsarı karşımda duruyordu. Üzerime doğmuştu sanki. Bakıp bakıp yeniden uyudum sonra. Ertesi gün kameraya almak istedim ama artık hilale dönmüştü. Bir günde böylesine incelmişti. beyaz oluvermişti rengi de. 

Gökyüzünden bir örtü. Işıyor, kayıyor, kavga ve danslar ediyor üzerimizde. Altımızda keza öyle. 

Birkaç ay evvel şöyle yazmıştım: "Göğü ve yıldızları sere serpe göreceğim bir yerde uyumak böyle zor olmamalıydı."
Şimdi bunu hatırlıyorum sık sık. Yola çıkıyorum. Yol beni götürüyor. 
Gün doğuyor ve doğan gün dokuna dokuna ilerliyor üzerime, bir şifacı gibi.

"Bunun çiçeğine sen yetişirsin" diyor amca. İnşallah. İnsanın bir goncanın çiçek açtığını görebilecek kadar bir yerde kalabilmesi ne güzel. Tabiat kendi seyrinde, sen merakınla besliyorsun zamanı.
Şu küçük bahçede uçan, sürünen, yürüyen, konup kaçan ne çok canlı var. Burası onların koca evinin neşeli bir odası belli ki. Seslerinden, kımıldanışlarından belli.

"Hayat bu, belli mi olur..." Bu cümleyi seviyorum.

Nisan Günlükleri, 12 Nisan, Kayaköy

 Burada bir süre dinlendim. Ben de gideceğim ben de. Aslında ait olduğum o yere.

Hayat dinginleşiyor. Ruhum dinginleşiyor. Tozum bile kalmayacak, bu taşların üzerinde.

Yol boyunca yürüyorum. Ayaklarıma kara sular inene dek. Yol bitmeden dönemeyecek gibi oluyorum. Yol bitmiyor.

Karşımda bir kilise. Cemaati çoktan gitmiş. Burası terk edilmiş bir yer değil. Sadece sahipleri artık burada değiller ve sahipleri olacak birileri artık yok..
Taşların üzerinde dinlendim. Karıncaların yollarına baktım. Uzun yol boyu yürürken, o mezarlığın yanında gördüğüm eski bir camiye girdim, yer yer ahşap. Kimse yoktu içeride. İmamın duvardaki çiviye astığı havluya baktım. Bir saat vardı duvarda, tıkırtıları çocukluğumdaki duvar saatinin tıkırtıları.

Kilisenin üzerinde bir ağaç yetişmiş. 
Her şey bizim üzerimizde ve her şey bize onulmaz bir şefkat gösteriyor. Buna kuşlar da dahil.
Ben şu taşın üzerinde kalsam, öyle yüzyıllar boyunca. Sanki hep kalmışım gibi, buradaymışım gibi. Onunla bir olmam ne kadar sürer? Kabartısından belli olan o iki canlı fosiller gibi. Sanki ben hep burada kalmışım.

Başkasının eskisini kullanmaktan çekindiğim gibi çekiniyorum başkasının eskisine göz süzmekten. Ama bu taşlar.. Hep var olacaklar. Kıyamete kadar. Kucağında öyle ben. Çok iyi hissediyorum. 

Ben artık çok iyiyim dedim anneme telefonda. "Anne, ben artık çok iyiyim."


 "Gelecek zaman yüzünden kaygıya kapılmamalı. Çünkü bu, Tanrı'nın bileceği, O'nun ilahi görüşüne, sevgisine dayanan bir iştir. İnsanoğlunun hesabıyla henüz pek uzaklarda görünen şey, ilahi yazgının hemen bugününde yazılı olabilir. Böyledir bu, böyle olacaktır."


Fyodor Dostoyevski
Karamazov Kardeşler, (Bu olacaktır / V)

Nisan Günlükleri - 17 Nisan - Çenger Köyü

Tanıdığım şeylere tanıdığım yerlerinden yaklaşıyorum. Şu sarı çiçeğe taç yapraklarından mesela. Bildiğim yerlerinden selamlıyorum gördüğüm her şeyi. İnsan böyle bir varlık sanıyorum. Hafızayla müsemma.

Dağ başı bir köydeyim, kendime bir bahçe buldum oturdum. Uzandım sonra toprağa, sırtımı taşlara ovalattım. Gözümün önünde kır çiçekleri, papatyalar...
Ayağımda geziniyor bir karınca, etrafımda dağlar. Hepsi görebildiğim kadar. Gördüğüm kadarıyla varlar.
Fıstık ağacını fındık zannettim sonra, sadece onu bildiğimden. Neden sonra anladım fıstık olduğunu. İnsan bilmediğini de bildiğine yontuyor demek, bilmediğinden bilene kadar. Henüz görmediklerimin ise telaşında değilim. Tanrım iyileşiyor muyum?