İçimde varolan o küçük kızın bedeni
Büyüdü zamanla, serpildi kolayca.
Zamanı hatırlamıyorum.
9 Kasım 2020 Pazartesi
26 Eylül 2020 Cumartesi
Kımıldanıyorum
korkularım başladı yeniden. birilerini görecek olmaktan ileri gelen veyahut görmeyecek olmaktan.
göremeyecek olmaktan doğan kaygı ayrıca da.
yaptığımın güzel olmayacağı endişesinden veyahut gerekliliklerden. yalnızlığın ağırlığından ve coşkunluğundan aslında.
kendime yalan söyledim.
bir ağaç altında, geceleyin göğü de ışığını ve sonsuz karanlığını sere serpe gören, oturmak öylece... böylesine uzak olmamalı. olmamalıydı. oldu.
aklımda hiç görmediğim ruyalar. benim o derin uykulara ihtiyacım mı var?
12 Eylül 2020 Cumartesi
22 Ağustos 2020 Cumartesi
tahterevalliye tabletle bindim
Hiçbir anım yokmuş gibi benim.
Bir trende bir kadın görüyorum.
Bir adamın dizine uzatmış başını.
Veyahut çocuğuyla öyle.
Birazdan soğuk bir otel odasına varmış olacaklar. Ayaklarını sıcak su ile ovacaklar. Sarınıp uyuyacaklar, o pikeler nasıl da güzel kokar böyle yorgunluklara.
Hiçbir anım yokmuş gibi benim.
Bunların hepsini biliyorum ama hiç, bir trende bulunmamışım gibi,
İçime akıyorum öyle.
27 Mayıs 2020 Çarşamba
Fevgo
-söylediklerine bakılırsa-
-Bunların tadı güzel mi?
Şehrin sokaklarında.
-Dilediğin gibi bak oğlum, ne istersen onu söyle. Bu zaman bizim. Hoşgeldik.
23 Mayıs 2020 Cumartesi
Kalp Çatığı
İçinden aşan onulmaz bir neşe var.
Elin, kolun, saçının uçuş telleri bile öylesine uzaklara gitmek, havai danslar etmek için kıpırdanıyor. Ah bu acemi hal, sana nasıl da yakışıyor...
Onları dizginlemeye uğraşıyorsun. Yüzünde yeni tomurcuklar beliriyor.
Alını, morunu hiç karıştırmıyorum bile.
Bakan bir daha dönüp bakmak ister. Bakan bir daha bakmaya utanır, kendi geçmişinden. Sen gençsin. Güzelliğin nasıl da ışıldatıyor.
Gece öylesine bir an, zaman havada asılı kalmışken, sonsuz siyah boşluğu gözlerken, kıpırtısıyla önce gündüzki çalılığı, hemen ardından hayatın devinimi hatırlatan bir top ateş böceği gibi...
Sana ne bunlardan.
Bir dal kirazın sabah kızıllığı omuzlarının ucunda titriyor. Güneşin mahmurluğu geçsin diye bekliyorlar tatlanmaya...
Senden geriye kalacak hiçbir şey yok. Hayatta şimdi ne varsa, yaşayabilmek için üzerine tutunuyor.
Gençsin, yuvarlanan zeytin taneleri gibi karışmak istiyorsun toza toprağa... Yaşam bulan ne varsa, ebediliğinden güç alıyor.
Heyecanlanıyorsun hiç tatmadığın bir yemeği yediğin zaman. Vitrinde hareket edip garip şarkılar söyleyen o japon oyuncağını gördüğünde koca bir kahkaha patlatıyorsun.
Yeni öğrendiğin bir şeyler oluyor, 60'larda çekilen bir filmde görüyorsun. Yahut yeni bir şarkı.. Defalarca dinliyorsun, için coşuyor. Hemen anlatacak birilerine bakınıyorsun.
Merak nasıl da yakışıyor iri gözlerine.
İçini titreten heyecan, kirpiklerinden damlıyor birden. Ah hepsi, nasıl da can buluyor üzerinde... Hiç kimse güzelim, bunları sen gibi yaşadığını söyleyemez.
Sen gençliğindesin diye böyle, küçültmeye çalışacaklar olanı biteni. Onlara aldırma. Anladıklarını söyleyecek, zaten bildikleri şeyleri yaşadığını hissettirmek isteyecekler.
Hayır, inanma. Kimse bu iç tutuşları senin duyduğun gibi duyduğunu söyleyemez. Böylesi bir coşku belki de hiç yanaşmamıştır onların korkak kalplerine.
Üstlerini çetin kışlarda geceler boyu donan o kaskatı örtülerle kapattıklarından beri, içten içe öykünür de yanaşamazlar düşlerine. Aldırma...
Sesinin her telinde bitimsiz bir kıpırtı, benliğinde yaşama sevinci...
Kuşlar rayihanda cıvıldar senin.
Sular yüzünü arar kıvrılıp varmaya.
Gençsin, zamanın coşkusu nasıl yaraşıyor bedenine.
Alını morunu canım, hiç karıştırmıyorum bile...
Muchacha de Espalda, Salvador Dali, 1925 |
18 Mayıs 2020 Pazartesi
Yeni Normal
Bugün sabah çok erkenden denizin kenarına gittim. Haliç'ten Balat'a baktım. Uzunca oturdum orada. Suyun ritmine, bulutların hızına alıştım biraz, biraz daha...
Ruyalarımı hiç anımsayamıyorum yine de hâlâ...
13 Nisan 2020 Pazartesi
Bir cezanın nihayetinde, kişide en küçük zerresine işleyen bir utanç hali kalır. Vakit geçtikçe belki gerilimini yitirir fakat her zaman bu utancın hissiyatını belirli belirsiz kasılmalar halinde yaşar kişi ömrünün kalanında. Uzaktan dahi anlaşılan bir sessizlik hasıl olur, yeni bir olgunluk evresi gelir beraberinde. Eskisi gibi olmayan hayat, insanın kendi içinden benliğinden başlar değişmeye. Öyle olmaz mı? Ama görünen öyle değil. Kimse üstlenmek istemiyor bedelini ödediği şeyi, düşünmek dahi istemiyor. Sanki bir yaramaz yüzünden bütün sınıf sıra dayağına mahkum olmuş, beden eğitimi dersinden de men edilmişiz fakat yine de bizi bu buhrandan çekip çıkaracak pek nüfuzlu bir tanıdığımız varmış, yahut okuldan eve döndüğümüzde; zengin babamızın bizi boğacağı süprizlerle bu anları derhal unutup delicesine şımarmak, oyalanmak için tüm olanaklar hazır olacakmış gibi.
Oysa biz, hakimleriydik o koca kainatın, canımız ne isterse yapardık "eskiden"
Şimdi şaşkın ördekler gibi, arafın orta yerinde, delicesine bir korkuyla hem de, öylece tıkıldık kaldık...