22 Mart 2024 Cuma

Ben kendim, kendim olma aşamasına yaklaşmış buluyorum kendimi. Umarım bu buluş halinde kendimi kandırmıyor yahut buluş aralarında fire vermiyor; ilmek kaçırmıyorumdur. Ne kadar örersem öreyim ardından; kaçırılan ilmeği fark ettiğim yahut bunu fark etmeye mecbur olduğum an -ki bu ne ayan, ne kemiğe yakın bir andır- tüm örüngümü bırakıp, kaçırdığım o yere dönmek, orada bir süre durmak, onu tamir etmek, üzerine kanaat ve sabırla yeniden örmek zorunda kalacağım. Buna ne kadar üzülsem ve hayıflansam da o vakit, bu kaldığım yerden yeniden örüşte de bir yenilik ve fark ediş bulacak yahut, bu buluş umuduna yeniyetme bir neşe içinde kanacağım.

21 Mart 2024 Perşembe

Battaniyemi öylece kanepeye bırakmış yatmaya giderken. Battaniyemin öylece kanepenin yastıkarına yaygın duruşunu katlamak istedim. Olur da gece ölürsem, sonra beni bulan bu duruştan hüzünlenir diye. Evi de her ayrıldığımda düzenli bırakmamın sebebi bu olabilir. Öldüğümde benden kalan bir şey ondaki kalıntımdan etkilenecek olana en az hüznü versin diye. Benden hemen ardımda kalan her şeyde ölümümü düşünüyorum.



20 Mart 2024 Çarşamba

"Öğlen vakti öyle saatlerce, camın arkasından durup sokağa bakıyor. Yaşı da genç. Oysa bir şeyler yapsa"
Şu bir şeyler yapsa lafı ne kadar kolay söyleniyor başkaları için. Hepimiz yaşam uzmanı kesiliyoruz yaşayamadıklarımızla.

Estonyalı bir adam, dün kafede tanıştık. Tanışmadık, zorla kendini tanıttı ve başladı: Türkler, İstanbul'da filan, ne kadar mutsuzlar. Sokakta bir müzik çalıyordu, güzeldi de, dinlemiyorlar. Çalışmıyorlar, Starbaks'a gidiyorlar. Burger King dolu. Bu kafeye gelmiyorlar ama. Oysa bir şey yapsalar.. Kendimce geveledim önce. Spotifay'dan dinliyorlardır müziklerini. Evet insanlar mutsuz fakat bunun nedenleri var dedim. Sonra devam etti. Çok duygusallar dedi. Her şeye kızıyorlar, beklemeden cevap veriyorlar falan. Buna ben duygusallık demezdim dedim. Pek dinlemedi, belli ki sadece söylemek istiyordu. Oysa onlar beklerlermiş bir gün. Ne için tam anlayamadım. Adama gittikçe sinirlenmeye başladım. Fakat sinirlenmek iç mesaimden yiyor benim, bu sebeple bunun dozunu ayarlıyorum artık. Esasen üşeniyorum da sinirlenmeye her neyse. Elin Estonyalısı diye geçirdim aklımdan. Üç kuruş döviziyle burada havasını atabiliyor.  Oturduğu sandalyeye önce poşet seriyor. Ellerini siliyor sürekli. O eliyle benimle tokalaştı. Depresyonda herkes diyor. İki aydır buradayım diyor. İki ayda İstanbul yaşam eleştirmeni kesilmiş diyorum içimden. Muhtar muhtar bir şeyler söylüyor bilmem ne mahallesindeymiş, seçimlerden filan bahsediyor. Hiçbir cevabım bir fayda etmiyor adama. O konuşurken ben çantamı toplamaya başlıyorum. İçimden geçiriyorum ben eskiden ayıp olur diye bu hareketi yapamazdım. Canım dişime gelince fakat, ne güzelmiş canı dişine gelmek. Canımla dişim arasındaki mesafe çok kısaldı yaş aldıkça diye düşünüyorum. Bay bay sana ezik Estonyalı. Ezikliğiyle bize yukarıdan bakabilen tükürükler saçarak. Üzgünlüğümüzün ilik seviyesine geldiğini düşünüyorum merdivenden çıkarken. Hesabı verirken garsonla konuşuyorum. Bana da aynılarını söylüyor diye başlıyor garson, Hollanda'dan mı ne gelmiş...

19 Mart 2024 Salı

yaz gelince soğuk kahve kış gelince sıcak kahve kar yağınca sıcak çikolata her daim soğuk bira. hepsine eşlik eden tonlarca lakırdı. kendimi gençlerin arasında yaşlanmış buluyorum. burada bu ömrü nasıl geçireceğimi bilmiyorum.

18 Mart 2024 Pazartesi

karaköy'den kadıköy'e giden vapur yolculuklarında eğer ortalık tenha ise ikinci katta bir yere uzunca bir müddet oturuyorum. vapur iskeleye yanaşmaya yakın ayağa kalkıp az evvelki yerimi iyi bir açıdan görebilecek karşı bir uzaklığa geçip kısa zaman önceki benden kalan o boşluğuma bakıyorum. bunda beni kendime yaklaştıran iç gıcıklayıcı tatlı bir hüzün buluyorum fakat gerisini tanımlayamıyorum.

insan her geçen zaman sonra bir müddet öncekinin pişmanlığıyla kendisinin daha iyi bir oluşuna vardığının idrakıyla doluyor fakat ne hikmetse onu oraya getirenin bir önceki halinin üzerinde kalan tozları olduğunu kabul etmek istemiyor.

35

son bilmemkaç yıldır dibi tutkallı yaşım üzerime basa basa geçerken ben neyin doğru olmadığını, neyin bana uygun olmadığını anlamakla meşgulüm. gün gelir devran döner diye bekliyor, o esnada kendime sinirlenmiyor, sinirlenecek gibi olursam derin bir nefes alıp xs kıyafetlerimin bir kenarda duran halleri üzerinden kendime uçucu bir şefkat besliyor; olmayanlar vesilesiyle edindiğim bu tecrübelerin beni olduracağı zaman acaba yakında geliyor mudur, bunun için yapmam gerekenleri artık biraz olsun yapıyor muyumdur diye düşünerek, bu düşüncelerimde uzun müddet oyalanmadan onları bir tevazu ile içeriden tasdik ederek yoluma devam ediyor; bu devam ediş az evvelki sürecin hemen akabinde vuku buluyorsa, başımı topyekün öne eğerek yürüyorum. bu öne eğişlerde ekseriyetle kaldırım taşlarındaki küçük pisliklere yahut üzerinize afiyet bir edep yoksunu cühelanın salyasının kalıntısına denk gelirsem eğer; bu kez başımı ani bir hareketle, bir yerinden herhangi parçasını görmeyi arzu ettiğim göğe kaldırıp, beyoğlu'nda yaşam süremin dolduğuna bir kez daha kani oluyorum.

4 Mart 2024 Pazartesi

 hatırladığım kadarıyla karmakarışık rüyalar görüyorum.

3 Mart 2024 Pazar

Eskiden.
Bunu demekten bıktım.
Ya boşver.
Sana bir şey söyleyeceğim
Lütfen bunu benim üzerimde kullanma
Ama. noktalı virgül.
Sana beni mahvetme yetisini veriyorum
Sere. serpe.
Lütfen bunu benim üzerimde kullanma.
Lütfen.
Beni mahvetme.
Öyle bir karakter umut ediyorum.
Gördüğüm senden.
Kendimden.

Korkuyorum.
Bilgisayarım bozulacak diye.
Bununla ilgisi yok. Bu benim iç korkum.
Yaşam koşulları, korkumu minimum düzeye indirdi.
Açıklama yapma dürtümden. Bıktım usandım.
Lütfen beni mahvetme.

Koşullarım minimum düzeydeyken
Olur da beni mahvedersin diye
Korkuyorum.

sereserpe.

'el hardin'

Bir bahçede kendini düşlemek. neden düşlemek kadar zor. herhangi bir şeyi. herhangibirşey.
Bu hayatı nasıl nihayete erdireceğim, bilmiyorum.

2 Mart 2024 Cumartesi