hava soğuk. evimiz yakın. birbirimizde kalıyoruz. ben anlamıyorum birçok şeyi. sen de anlamıyorsun. böylelikle anlaşıyoruz. soğuk olunca da görecek miyim derken. birdenbire görüyorum. ummadığım zaman. umduğum gibi hiç değil. üçüncü mevsimi de işte böyle. avcumuzda döndürüyoruz. parmak uçlarımız değmeden.
olgunlaşıyorum yanında. biraz daha. yaşadığım yerlere yaklaşıyorum. uzaklığınca.
24 Aralık 2021 Cuma
30 Ekim 2021 Cumartesi
erken yaşım münasebeti ile o zaman kavrayamadığım bir hüznün ağırlığını bu yaşımda yaşıyorum. hüznün ağırlığı kişinin ensesinin içinde bir asalak gibi yuvalanıp var oluyor sanıyorum öyle yüzyıllar boyunca. o hep yeniden ortaya çıkacağı melun yaşlılık halini çağırarak.
şimdi ise, kendimi burada hissetmem için
bana biraz gerçek elmalar
ve evlerin odalarını kapatan
o buzlu camlı kapılardan gerek.
25 Ekim 2021 Pazartesi
üzerimde kazağımla
hüngür hüngür ağlayacaktım
her yer buz gibi soğukken
birden bire çok sıcak olacaktı
bu olacaktı
ben seni
önce tişörtüm
sonra kazağımla
sevecektim.
sen ise beni
sevmeyecektin.
mevsim geçti.
oldu.
her yer buz gibi soğukken
birden bire çok sıcak. oldu.
'seni düşünmek güzel şey' diyecekti radyoda.
öyle oldu.
23 Ekim 2021 Cumartesi
19 Ekim 2021 Salı
18 Ekim 2021 Pazartesi
Akşam saatin yedi oluşu gibi. Evde hiçbir lamba yanmazken. Yakında Kış gelecek.
"Güzel olacak" diyorum yanımda her kim varsa. Öylesine diyorum. Kış gelecek ama. Karanlık bu.
Artık bir neşesi yok. Uzaklığınca özlem. Bir lamba yakıyorum, bir lamba daha.
İçime oturuyor yokluğun. İçimde ürkek bir kuş. Akşam olunca çırpınıp duruyor.
Söyle lütfen. Canım. Sana canım derken ben böyle, bilsen ne çok korkuyorum.
Ah canım. Söyle lütfen...
Ben şimdi bu kuşa ne diyeceğim?
10 Ekim 2021 Pazar
Şeylere, kaybolmuş o yerlere benziyorum.
Aidietimi yitirdim. Önce yavaş yavaş ve son anda, aniden.
Dün taze fasulye ve pilav pişirdim. Akşam ödül törenini izledim bilgisayardan, yanında çay içtim. Sanki bir de belediye otobüsüne binseydim her şeyin üstüne, aidiyetim geri gelecekti. İyi hissettim. Bugün yumurtalı ekmek yaptım. Çocukluğumu çağırıyorum. Gidecek hiçbir yerim yok. Ne geçmişte, ne de şimdi. Beni yaşama zaman zaman bağlayan bu şeylerin de kökleri sanki hiçbir yerde yok. Benden değil de bir başkasından aşırılmış, veyahut kötülüğü kazınmaya çalışılmış kokuları soluyorum. Kendimi alıp bir sunturlu yere götürsem...
Yine de çay demliyorum. Şiir okuyorum ve eskiliğime sığınıyorum. Taşıyabilir beni üzerinde ve sakınır içinde diye. Kış geldiğinde... diyorum, eğer küçük bir şehirdeysek hayata da bağlanabiliriz. Kar yağarsa eğer, bir miktar ağaçların üzerinde durur ve hemen çamurlaşmaz yerdekiler de. İçimize çekebiliriz.
Kayboldum. Bilinmez bir yükseltide.
Kendimi sallandırmaya yok niyetim.
Rüyamda Sıla ile kimsesiz bir sokakta karşılaştım. Konuşurken elinde tuttuğu küçük kaleme basıyor ve sesi oradan geliyordu. Sokağın kenarına çektim onu konuşmak için. Biri ölmüştü tanıdığımız. Bir tek Sıla bilmiyordu. Konuşamadım. Birkaç kişi geldi yanımıza sonra, bunu ona anlattılar. Fakat çok dolaylı şeyler söylediler. Sıla anladı. Bir ölümün yarattığı anidenlik hissi, duyan kişinin bunu duyma zamanı ile ilgili. Her duyulduğunda yeniden ölen biri var. Önceden bilenler bunu kanıksamış, fakat işte aynı kişinin başkalarında defalarca yeniden ölümü var. Bu artık ölenin ölümü değil.
5 Ekim 2021 Salı
insan yıllar içinde değişiyor
ben seni ilk gördüğüm yerde değilim
ben seni ilk gördüğüm yerde değilim
canım yavrum.
ben seni ilk gördüğüm yerdeyim.
yaşım aldım. ve evet.
artık umrumda değil.
ah güzelim...
sana kimse demez öyle "güzelim" diye.
taze asılmış o çamaşırların gölgesinde.
her şeyi başa sarıp
"umrum değil" mi demeliydim yoksa..
umrumda değil dediğimde onlar çünkü
sen -zaten biliyorsun- o gözlerinin kahvesi...
bunu ben gibi anlamadılar.
3 Ekim 2021 Pazar
30 Eylül 2021 Perşembe
29 Eylül 2021 Çarşamba
dışarıya çıktım, hava durulmuş
beş dakika önceki rüzgar yok olup uçmuş.
geçmişi hatırlamıyorum.
eskiden her nerelere gittiysem
yalnız isimleri var ve kendileri yok sanki.
şimdi.
şimdi. bir dakika sonrası.
"pişmek birliğe varmaktır" diyordu şair.
gitmek, nereye varmaktır peki?
şimdi.
ben böyleyken...
ah evet.
şefkat de göstermişti oysa bana o yerler.
başımı uzaktan okşar gibi. usulca...
eskiden
28 Eylül 2021 Salı
noktadır benlerin sayamadım
iç organlarımızı yarattın
üzerimizi güzelce kapladın
ve noktalar kondurdun.
aşık olunacak canlılar yaptın bizi.
ve yemişleri yarattın
içinde tadına doyulmaz zerreleri,
sonsuz yaşam çekirdekleriyle...
27 Eylül 2021 Pazartesi
İçim eziliyor Lorca
içim eziliyorİçimde kıvırcık saçlı bir çocuk
kurşuna diziliyor
Keçi can gayretinde Lorca
Kasap malum
Elalem ortasında ağlıyorum..
İçim eziliyor Lorca içim
Beyaz beyaz kanıyorum
Kanım içime akıyor Lorca
utanıyorum
İçim eziliyor Lorca
İçim eziliyor
İçimde sana benzeyen bir çocuk
kurşuna diziliyor
Perçemlerinde kan
Avuçlarında bir tutam püren
Bir tutam yonca
Kişi ne denli kepaze
sevince..
Bir kuş çırpınıyor
Lorca
Ufacık tefecik perişan bir kuş
Kanadının biri kökünden kopmuş
Dalsız budaksız bir ağaç
Lorca
Kökleri damar damar
Canına ciğerine işlemiş bu kök
Dişinle tırnağınla
Sökebilirsen sök
Bu kök acı kök Lorca
Bu kök zehir zıkkım
Bağrında zoka
Böğründe zıpkın
Beyaz beyaz kanıyorum,
Kanım içime akıyor Lorca
utanıyorum.
..
Bedri Rahmi Eyüboğlu
22 Eylül 2021 Çarşamba
'gideceğim' diyorsun
"git" diyorum.
'gideceğim' diyorsun
"git" diyorum.
saat onbir oldu.
"gel, yoksa gideceğim!" diyor kadın sokakta köpeğine.
artık yoksun.
yağmur başladı. öyle, birdenbire.
bizi artık bulamayacak o deliksiz uykular,
sen de biliyorsun.
gül yüzlüm. "ay!" diyorum. "bak.." yağmur başladı.
yoksun.
19 Eylül 2021 Pazar
17 Eylül 2021 Cuma
15 Eylül 2021 Çarşamba
13 Eylül 2021 Pazartesi
9 Eylül 2021 Perşembe
7 Eylül 2021 Salı
4 Eylül 2021 Cumartesi
Tendom
Bacağını kesmiş, yatıyor
"Sayılı gün çabuk geçer" diyorum.
Bu benim en tiksindiğim hallerim.
Çünkü ah, en çok ben biliyorum.
Tabii ya!
Benim sayılı günüm nasıl geçecek peki?
İçimi deşiyorlar, içim. Paramparça.
Bir onu bilmiyorum.
3 Eylül 2021 Cuma
kalbimi hatırladım bir organ olarak değil
Yürüyorum.
Etrafa dağılıyoruz seninle.
Her yanımdan saçılıyorsun.
Tutamıyorum.
Peşinde öyle, sere serpe... Göğe ve yola karışıyorum.
Neresinden bulsam da toparlasam diyorum ucunu.
Öyle, tostoparlak.
İlk çıktığı yerden çeksem de içime, göğsümün kenarında biriktirsem...
-Şayet becerebilirsem bunu, "Dur, çıkma" diyeceğim hemen ardından-
Fakat sen, çoktan benim üzerimden sıçrayıp, önce göğe; sonra yola saçılıyorsun.
Döne döne beliriyor parçaların, renklerin.
Kendimi kaptırıyorum.
Parçalarını yakalamayı unutup alacana doluyorum.
Ah nasıl güzel!
Şimdi tostoparlak yapsam o parçaları, yerleştirsem göğsümün kenarına.
"Lütfen" derim "Lütfen çıkma"
En azından bir süre daha..
Zira ben, işte şu halimle böyle, seni yakalayacak o yerlerde değilim.
Lalettayin
Ben bazı yerlerini bu hayatın, ezberlemişimdir.
Sırtıyla kolunun birleştiği yerdeki o benini, ezberlediği gibi sevdiğinin.
Bazı yerlerini ise hiç bilmeden geçmek isterdim.
Uyukluyorum...
Oysa bu değildi niyetim.
Gözümü kapadığımda öyle birden
Birden, açıveriyorlar içimden.
Çoktan unuttuğumu sandığım sapaklarım.
27 Ağustos 2021 Cuma
17 Ağustos 2021 Salı
23 Temmuz 2021 Cuma
12 Temmuz 2021 Pazartesi
deniz kenarında, sanki angelopoulos filminden kaçmış gibi. kaçırılmış. öyle uzunca bomboş kayalıkta. kurulduğu sandalyesinde. arkasına yerleştirdiği gömleğiyle. beyaz. esintiye bırakmıştı kendini. zemini görmezseniz eğer, denizin üzerinde asılı kalmış sanırdınız. zaman durmuş rüzgar sürmekte. kakaolu süt içiyordu. kutudan. pipetle. film koptu.
20 Mayıs 2021 Perşembe
Nisan Günlükleri, 10 Nisan, Kargı
Şimdi dedemin Malatya’da bahçede yaptığı gibi, başımı huzurla düşürsem önüme, ağacın gölgesi üzerimde değişse, saçlarımın arasında gezinse rüzgar...
Sukûtta uyusam öyle bir miktar.
Uyandığında alelacele sol koluna davranıp saatine de bakmaz insan böyle zamanlarda.
Sahi dedem şimdi huzurla mı uyuyordur? Huzurlu mudur acaba bilinmezlikte? Pek sanmıyorum.
Nisan Günlükleri, 7 Nisan
06:30’da böyle, 08:30’da böyle, çıkıp gidiyorum sonra. Hala böyle mi gün boyu? Ritmik ve bilinçli. Her canlı ritmik, çalışkan ve bilinçli..
Sabah mor çiçek ağacına gelen koca arı, akşam da geliyor.
Muhsin Bey’in çiçekleriyle konuşmasına benziyor arının gelişi..
17 Mayıs 2021 Pazartesi
13 Mayıs 2021 Perşembe
11 Mayıs 2021 Salı
Gönülteli
İçimizdeki şu korku, elbette ki uçucudur. Bir kabuktan veyahut bir otun sürtünmesinden farkında olmadığımız bir anda -belki de coşkuyla koşarken kırlarda- üzerimize bulaşmıştır. Her şeyden sonra fakat, tüm o coşkunun ardından bir sabah, çok erkenden mesela, kainat henüz uyanmışken, henüz uyansa dahi çoktan işe koyulmuşken; kuşlar yavrularını besleyip ötüşlere geçmiş, nehirler yoluna varmış, yapraklar damarlarını güneşe uzatmış, salyangozlar dallara düşmüşken.. hepsinin içinden geçip giderken, -ah böylece geçip gitmek mi olacak benim yapacağım?- sağ omzumuzun ucunda yeniden belirmiştir.
İçimizdeki şu korku elbette ki uçucudur. Bir kabuktan veyahut bir otun sürtünmesinden, farkında olmadığımız bir anda. Üzerimize bulaşmıştır.
4 Mayıs 2021 Salı
İçimde derinleşen bir tedirginlik oluşuyor bazen. Bir insanın hayata yeni gelişi gibi bir his sanki bu. Göğsümün ortasında çukurlaşıyor. Zaman zaman sakinliyor, zaman zaman derinleşiyor. Bu çukurla yaşıyorum fakat. Nefes alırken varlığını hissettiriyor.
Özgürleşmek isterdim.. İnsanın kendi iplerini örmesinin tedavisi ne zor.
6 Nisan
3 Mayıs 2021 Pazartesi
Nisan Günlükleri, 8 Nisan, Çiftlik Köyü
Gece fırtına şiddetlendi, rüzgarın uğultusu her yanı sardı. Kapılar kapandı, açıldı. Korktum, uyandım, aşağı inip etrafa baktım. O kadar yakından gelen seslerin bu evle bir ilgisi yokmuş. Uykum sürekli bu seslerle bölündü. Fakat rüzgarın sesiyle uyumak içime küçük oyuklar kondurmuş gibi. Uğultular içeriye girdi sanki. Garip hissediyorum.
Genellikle çok erken uyanıyorum. Sabahın erkeni de günün en hızlı geçen zamanı oluyor ne yazık ki. Bir bakıyorum saat 6 iken birden 8 oluveriyor. Güneş ilerliyor. Ay da sabaha karşı doğuyor şimdi. 05:30 gibi, görünüp kayboluyor. Yatak odasında, yatağın karşısındaki büyük pencere göğü görüyor, ardında ağaçlar, orman. Perde açık uyuyorum, uyanıp uyanıp yıldızlara bakıyorum. Gökyüzüne.
Geçen gün sapsarı; yarım aydan daha ince, hilalden daha kalın ay tam oradan çıkıverdi. Sanki beni o uyandırmıştı. Bir dürtü ile uyandım ve öyle sapsarı karşımda duruyordu. Üzerime doğmuştu sanki. Bakıp bakıp yeniden uyudum sonra. Ertesi gün kameraya almak istedim ama artık hilale dönmüştü. Bir günde böylesine incelmişti. beyaz oluvermişti rengi de.
Gökyüzünden bir örtü. Işıyor, kayıyor, kavga ve danslar ediyor üzerimizde. Altımızda keza öyle.
Birkaç ay evvel şöyle yazmıştım: "Göğü ve yıldızları sere serpe göreceğim bir yerde uyumak böyle zor olmamalıydı."
Şimdi bunu hatırlıyorum sık sık. Yola çıkıyorum. Yol beni götürüyor.
Gün doğuyor ve doğan gün dokuna dokuna ilerliyor üzerime, bir şifacı gibi.
"Bunun çiçeğine sen yetişirsin" diyor amca. İnşallah. İnsanın bir goncanın çiçek açtığını görebilecek kadar bir yerde kalabilmesi ne güzel. Tabiat kendi seyrinde, sen merakınla besliyorsun zamanı.
Şu küçük bahçede uçan, sürünen, yürüyen, konup kaçan ne çok canlı var. Burası onların koca evinin neşeli bir odası belli ki. Seslerinden, kımıldanışlarından belli.
"Hayat bu, belli mi olur..." Bu cümleyi seviyorum.
Nisan Günlükleri, 12 Nisan, Kayaköy
Burada bir süre dinlendim. Ben de gideceğim ben de. Aslında ait olduğum o yere.
Hayat dinginleşiyor. Ruhum dinginleşiyor. Tozum bile kalmayacak, bu taşların üzerinde.
Yol boyunca yürüyorum. Ayaklarıma kara sular inene dek. Yol bitmeden dönemeyecek gibi oluyorum. Yol bitmiyor.
Karşımda bir kilise. Cemaati çoktan gitmiş. Burası terk edilmiş bir yer değil. Sadece sahipleri artık burada değiller ve sahipleri olacak birileri artık yok..
Taşların üzerinde dinlendim. Karıncaların yollarına baktım. Uzun yol boyu yürürken, o mezarlığın yanında gördüğüm eski bir camiye girdim, yer yer ahşap. Kimse yoktu içeride. İmamın duvardaki çiviye astığı havluya baktım. Bir saat vardı duvarda, tıkırtıları çocukluğumdaki duvar saatinin tıkırtıları.
Kilisenin üzerinde bir ağaç yetişmiş.
Her şey bizim üzerimizde ve her şey bize onulmaz bir şefkat gösteriyor. Buna kuşlar da dahil.
Ben şu taşın üzerinde kalsam, öyle yüzyıllar boyunca. Sanki hep kalmışım gibi, buradaymışım gibi. Onunla bir olmam ne kadar sürer? Kabartısından belli olan o iki canlı fosiller gibi. Sanki ben hep burada kalmışım.
Başkasının eskisini kullanmaktan çekindiğim gibi çekiniyorum başkasının eskisine göz süzmekten. Ama bu taşlar.. Hep var olacaklar. Kıyamete kadar. Kucağında öyle ben. Çok iyi hissediyorum.
Ben artık çok iyiyim dedim anneme telefonda. "Anne, ben artık çok iyiyim."
"Gelecek zaman yüzünden kaygıya kapılmamalı. Çünkü bu, Tanrı'nın bileceği, O'nun ilahi görüşüne, sevgisine dayanan bir iştir. İnsanoğlunun hesabıyla henüz pek uzaklarda görünen şey, ilahi yazgının hemen bugününde yazılı olabilir. Böyledir bu, böyle olacaktır."
Fyodor Dostoyevski
Karamazov Kardeşler, (Bu olacaktır / V)
Nisan Günlükleri - 17 Nisan - Çenger Köyü
Tanıdığım şeylere tanıdığım yerlerinden yaklaşıyorum. Şu sarı çiçeğe taç yapraklarından mesela. Bildiğim yerlerinden selamlıyorum gördüğüm her şeyi. İnsan böyle bir varlık sanıyorum. Hafızayla müsemma.
Dağ başı bir köydeyim, kendime bir bahçe buldum oturdum. Uzandım sonra toprağa, sırtımı taşlara ovalattım. Gözümün önünde kır çiçekleri, papatyalar...
Ayağımda geziniyor bir karınca, etrafımda dağlar. Hepsi görebildiğim kadar. Gördüğüm kadarıyla varlar.
Fıstık ağacını fındık zannettim sonra, sadece onu bildiğimden. Neden sonra anladım fıstık olduğunu. İnsan bilmediğini de bildiğine yontuyor demek, bilmediğinden bilene kadar. Henüz görmediklerimin ise telaşında değilim. Tanrım iyileşiyor muyum?
18 Nisan 2021 Pazar
Sandalyede oturuyorsun, başın sağ yanına düşmüş, ellerin suda salınır gibi, boşlukta salınıyor, içten bir ahengi, bir dalgası var ellerinin. Saçların minik minik uçuşuyor, ufak rüzgarlar -sanki kırıntılara bölünmüş- arasından geçip gidiyor saçlarının..
Önünde alabildiğine sonsuzluk, farazi değil; gerçek bir sonsuzluk. Biz bir tepedeyiz, bir tepeden hiç bilmediğimiz, bilmeden geldiğimiz o yere bakıyoruz. Nereye?
İçeride Brahms çalıyor, sesi sana yaklaşıyor ve kapatıyor o şimdiye dek neredeyse her şeyi görmüş olan gözlerini. -ah ama.. yok yok Brahms değildir o.
Bu an sadece o an.. Sonsuza kadar sürsün isterdim. Elbette ki sürmeyecekti, elbette.
https://www.youtube.com/watch?v=CydoHnlWpEI&ab_channel=PenelopeHantzara
23 Mart 2021 Salı
Hayatı seviyorlar. Büyük bir tutkuyla hem de. Yaşama bağlılar, şöyle sanki görünmeyen çelik halatlarla. Ölmüş yahut henüz buradaki insanlara hayran oluyorlar. Onların yaptıklarına dikkat kesiliyorlar. Veyahut nefret ediyorlar onlardan. Büyük bir tutkuyla hem de. Kendileri insan değillermiş gibi. Yaradan'a inanmıyorlar. Öyle oluşa inanıyorlar. Aslında hiçbir şeye inanmıyorlar. İnsana ve eşyaya tutkunlar. Bir de güzel yiyeceğe. Çağdaş sanata ve de...
7 Mart 2021 Pazar
vişne şekeri
Bazı şeyler birden bire bitiyor. Biteceğine dair hiçbir zaman hiçbir emare göstermeyen o yaşam kesitleri...
Öylesine bir zamanda, ılık bir akşam vakti, saat 8-9 sularında, neşe içindeki konservatuar öğrencilerinin şehrin umulmadık bir yerinden otobüse binişleri bitiyor mesela. Yol boyunca coşup duran o serkeşlik, alelacele ses dalgalanmaları bitiyor.
Bir adamın -yahut kadın- 35'lerini henüz geçmiş, evine yaş pasta götürmesi bitiyor mesela. Pastayı tutan elinden sağ yanağına yayılan gülümsemesi bitiyor. Her sallantıda insanı tedirgin eden o ince karton kutunun naylon kurdele ile bağlanması ve kıvrılması ucunun.
Vişneli çikolata tadı, bitiyor.
Ankara'da bir belediye otobüsünde olmak artık, orada olmamaktan farklı değil. Biteceğine dair hiçbir zaman hiçbir emare vermeyen o yaşam kesitleri, sis içindeki duraklarda boğazıma dizilip kalıyor öyle. Ürperiyorum.
Akraba büyüklerinin evlerinden birinde, misafir için iyice ısıtılmış o salonda, yıllara yayılmış sözlerin ucu gibi yankılanan konuşmalar, onlara karışan gülüşler, türk kahvesinin kar soğuğuna eklenen kokusu bitiyor.
Elmaları soyarken aynı anda kuzulardan veyahut artık çok uzakta olan bir kuzenden-kimilerinin yeğeni- bahsedilen o mutlu Pazar günleri bitiyor.
Halı desenlerine ne çok bakar insan böyle günlerde...
Göz pınarlarımda birikiyor kırmızı - mavi tiftikler. Çekiniyorum.