13 Nisan 2024 Cumartesi

Bir yeri anlamaya yetecek kokuları kaybetmekten korkuyorum. Bu nerede olduğumu algılayabilmem için bana gereken iç derinliği sağlıyor. Kokuların içime sinebilmesi yani. Son birkaç senedir bunun azaldığını düşünüyorum. Bir yeri kokusuyla algılayabilmenin yani. Diyorum ki bu doğalar mı yeterince vahşi değil? Acaba yine Karadeniz'e gitsem, orada içim dolar mı? Bu durumda iç hislerimi kaybetmekten korkuyorum esasen. Çünkü yerler kokuları ile var olduklarında hislerim de onlarla yüksek bağlantılar kurabiliyordu. Artık pek öyle değil. Birçok yer birbirinden ayırt edilemeyecek biçimde zihnimde. Bazı yerler diyelim. Umutlu olmak istiyorum. Kendimi güvende hissettiğimde, güvenle sevildiğimi hissettiğimde mesela hislerim daha açığa çıkıyor. Bir şeylere bakmak o zaman, içime daha dokunuyor. Acaba yerlerin derinliğini tedirginliğim mi bastırıyor? Bilmiyorum. Bunun için de sigarayı mı bıraksam.. Ne yaptıysam kendime yaptığım gerçeği ile yüzleştim kısa zaman önce. Bu laf olsun diye tonlarcası duyulandan değil. İdrak edilenden bahsediyorum. İçinden çıkamadığımda verdiğim tepkilerin hepsi, distile edildiğinde kendime zarar içeriyordu. Bundan vazgeçmiş durumdayım. 

8 Nisan 2024 Pazartesi

Ayakkabılarının, ayaklarının şeklini almış o ayakkabılarının, ayakların içinde yokkenki duruşlarına bakıyorum. İçimde anlam veremediğim bir duygu katmanı. Onlara bakmak bana hüzün veriyor. Bir yakınım öldüğünde de ondan kalan ayakkabılarına bakmak en zorudur. Burada şimdi olan fakat, hüzünlü ve aynı zamanda heyecanlı; bununla beraber iç titreten bir sevgi hali. Ayakların içindeyken de onlara bakıyorum. Parktaki o bankta. Sen bileklerime bakarken. Yine aynı hal.

22 Mart 2024 Cuma

Ben kendim, kendim olma aşamasına yaklaşmış buluyorum kendimi. Umarım bu buluş halinde kendimi kandırmıyor yahut buluş aralarında fire vermiyor; ilmek kaçırmıyorumdur. Ne kadar örersem öreyim ardından; kaçırılan ilmeği fark ettiğim yahut bunu fark etmeye mecbur olduğum an -ki bu ne ayan, ne kemiğe yakın bir andır- tüm örüngümü bırakıp, kaçırdığım o yere dönmek, orada bir süre durmak, onu tamir etmek, üzerine kanaat ve sabırla yeniden örmek zorunda kalacağım. Buna ne kadar üzülsem ve hayıflansam da o vakit, bu kaldığım yerden yeniden örüşte de bir yenilik ve fark ediş bulacak yahut, bu buluş umuduna yeniyetme bir neşe içinde kanacağım.

21 Mart 2024 Perşembe

Battaniyemi öylece kanepeye bırakmış yatmaya giderken. Battaniyemin öylece kanepenin yastıkarına yaygın duruşunu katlamak istedim. Olur da gece ölürsem, sonra beni bulan bu duruştan hüzünlenir diye. Evi de her ayrıldığımda düzenli bırakmamın sebebi bu olabilir. Öldüğümde benden kalan bir şey ondaki kalıntımdan etkilenecek olana en az hüznü versin diye. Benden hemen ardımda kalan her şeyde ölümümü düşünüyorum.



20 Mart 2024 Çarşamba

"Öğlen vakti öyle saatlerce, camın arkasından durup sokağa bakıyor. Yaşı da genç. Oysa bir şeyler yapsa"
Şu bir şeyler yapsa lafı ne kadar kolay söyleniyor başkaları için. Hepimiz yaşam uzmanı kesiliyoruz yaşayamadıklarımızla.

Estonyalı bir adam, dün kafede tanıştık. Tanışmadık, zorla kendini tanıttı ve başladı: Türkler, İstanbul'da filan, ne kadar mutsuzlar. Sokakta bir müzik çalıyordu, güzeldi de, dinlemiyorlar. Çalışmıyorlar, Starbaks'a gidiyorlar. Burger King dolu. Bu kafeye gelmiyorlar ama. Oysa bir şey yapsalar.. Kendimce geveledim önce. Spotifay'dan dinliyorlardır müziklerini. Evet insanlar mutsuz fakat bunun nedenleri var dedim. Sonra devam etti. Çok duygusallar dedi. Her şeye kızıyorlar, beklemeden cevap veriyorlar falan. Buna ben duygusallık demezdim dedim. Pek dinlemedi, belli ki sadece söylemek istiyordu. Oysa onlar beklerlermiş bir gün. Ne için tam anlayamadım. Adama gittikçe sinirlenmeye başladım. Fakat sinirlenmek iç mesaimden yiyor benim, bu sebeple bunun dozunu ayarlıyorum artık. Esasen üşeniyorum da sinirlenmeye her neyse. Elin Estonyalısı diye geçirdim aklımdan. Üç kuruş döviziyle burada havasını atabiliyor.  Oturduğu sandalyeye önce poşet seriyor. Ellerini siliyor sürekli. O eliyle benimle tokalaştı. Depresyonda herkes diyor. İki aydır buradayım diyor. İki ayda İstanbul yaşam eleştirmeni kesilmiş diyorum içimden. Muhtar muhtar bir şeyler söylüyor bilmem ne mahallesindeymiş, seçimlerden filan bahsediyor. Hiçbir cevabım bir fayda etmiyor adama. O konuşurken ben çantamı toplamaya başlıyorum. İçimden geçiriyorum ben eskiden ayıp olur diye bu hareketi yapamazdım. Canım dişime gelince fakat, ne güzelmiş canı dişine gelmek. Canımla dişim arasındaki mesafe çok kısaldı yaş aldıkça diye düşünüyorum. Bay bay sana ezik Estonyalı. Ezikliğiyle bize yukarıdan bakabilen tükürükler saçarak. Üzgünlüğümüzün ilik seviyesine geldiğini düşünüyorum merdivenden çıkarken. Hesabı verirken garsonla konuşuyorum. Bana da aynılarını söylüyor diye başlıyor garson, Hollanda'dan mı ne gelmiş...

19 Mart 2024 Salı

yaz gelince soğuk kahve kış gelince sıcak kahve kar yağınca sıcak çikolata her daim soğuk bira. hepsine eşlik eden tonlarca lakırdı. kendimi gençlerin arasında yaşlanmış buluyorum. burada bu ömrü nasıl geçireceğimi bilmiyorum.