10 Ekim 2021 Pazar

Şeylere, kaybolmuş o yerlere benziyorum.
Aidietimi yitirdim. Önce yavaş yavaş ve son anda, aniden.
Dün taze fasulye ve pilav pişirdim. Akşam ödül törenini izledim bilgisayardan, yanında çay içtim. Sanki bir de belediye otobüsüne binseydim her şeyin üstüne, aidiyetim geri gelecekti. İyi hissettim. Bugün yumurtalı ekmek yaptım. Çocukluğumu çağırıyorum. Gidecek hiçbir yerim yok. Ne geçmişte, ne de şimdi. Beni yaşama zaman zaman bağlayan bu şeylerin de kökleri sanki hiçbir yerde yok. Benden değil de bir başkasından aşırılmış, veyahut kötülüğü kazınmaya çalışılmış kokuları soluyorum. Kendimi alıp bir sunturlu yere götürsem...
Yine de çay demliyorum. Şiir okuyorum ve eskiliğime sığınıyorum. Taşıyabilir beni üzerinde ve sakınır içinde diye. Kış geldiğinde... diyorum, eğer küçük bir şehirdeysek hayata da bağlanabiliriz. Kar yağarsa eğer, bir miktar ağaçların üzerinde durur ve hemen çamurlaşmaz yerdekiler de. İçimize çekebiliriz.

Kayboldum. Bilinmez bir yükseltide.
Kendimi sallandırmaya yok niyetim.

Rüyamda Sıla ile kimsesiz bir sokakta karşılaştım. Konuşurken elinde tuttuğu küçük kaleme basıyor ve sesi oradan geliyordu. Sokağın kenarına çektim onu konuşmak için. Biri ölmüştü tanıdığımız. Bir tek Sıla bilmiyordu. Konuşamadım. Birkaç kişi geldi yanımıza sonra, bunu ona anlattılar. Fakat çok dolaylı şeyler söylediler. Sıla anladı. Bir ölümün yarattığı anidenlik hissi, duyan kişinin bunu duyma zamanı ile ilgili. Her duyulduğunda yeniden ölen biri var. Önceden bilenler bunu kanıksamış, fakat işte aynı kişinin başkalarında defalarca yeniden ölümü var. Bu artık ölenin ölümü değil.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder