7 Kasım 2013 Perşembe

bu blog günlük olsun bugünlük

Hayatı çok yanlış anlamaya başladım yine. Yeni öğrenmeye çalıştığım bir dilden konuşup yazıyorlar sanki. Görüp duyduğum kelimeleri hep birbirine eviriyorum, hiçbiri gerçek kendisi değil. Çağrılan adresler yerine yanlış yerlere gidiyorum. Orda bir kahvede oturup oralet içmek istiyorum sonra. Yanlış yerdeki kahvede. İçemiyorum.
Yapmak istediklerimi de unutuyorum. Birçoğu birbirine karışıyor, ne olduklarını seçemiyorum. Rüyada konuşanın kim olduğunu yakalamaya uğraşmak gibi geliyor. Biraz üstüne düşüp hemen başımı çeviriyorum. Nasıl böyle çabuk unuttuğuma şaşırıyorum sonra. Garip bir heyecan bürüyor omuzlarıma kadar. Burnumu çekip geriye dönüyorum.
Şehirler o kadar büyümüş ki, yalan söylemeden yaşayamaz olmuşuz. O ara ben yoktum. Hı, ben de söylerim tabi yalan. Ama görmeye dayanamam.
Yeni bir eşya alınca neden sevindiğimizi düşünüyorum ardından. O, sevdiğimiz bir renkte olunca tekrar neden. E, kırmızı bir tencereye sevinip, sonra ölüyoruz ama.
Neyse ki ben artık "bir bardağım vardı o kalsın, gerisi sizin olsun" diyebilecek durumdayım.
Şu hayat şartlarında böylesi hiç iyi değil tabi, savunmuyorum. Mutsuzluğa biraz daha yerim var, bekliyorum. Her gün yeni bir şey öğrenir ama insan. Uzun kollu balerin kostümlerinin koltuk altı açık dikiliyormuş, yoksa yırtılır zaten. Yoksa ben olsam onu düşünmekten kollarımı öyle ahenkli kaldıramam.
Mesela, yamacımda bir evcil hayvan olsa, doya doya gülemem ağlayamam. Evcil balık bile olsa, turuncu japon balığı. Haline, tavrına bakmaktan duygularımla senkronize yaşayamam..
Yine de güzel kitaplar, filmler var tabi. Sevindiriyor. Ama galiba artık eskiler bana ziyadesiyle yetiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder