23 Haziran 2011 Perşembe

Acele

"Cam kenarındaki üç masadan hangisine mıhlansak?" Diye ağır aksak düşünürken, aslında kapı önündeki sevgili kavgasına meyletmiştik. İnsanlar çift oldukça zihnen çeyrekleşiyorlar. Yapacak bir şey yok. Kenarına sığınacağımız pencereden bakınca ne deniz görünüyor; ne de güzel bacaklı kadınlar selama duruyordu. Bulunduğumuz şehirde yüzyıllardır dalga sesine rastlanmamıştı zaten. Yine de hiç olmayan bir şeye özlem duymak tuzağında akıl tüylerimi uçuşturmam. Şimdiye dek aldığım piyango biletleri ve 5+1'li, 6'lı hatta 10'lu şans basamaklarına tutunma umudu dışında tabi.
Eskişehir otogarında 4. basamağa kadar çıktığım haberini aldım oysa, tam orada ayağıma japon balonlu sakız yapıştı da ilerleyemedim. Buruk sevinç dedikleri bu demek ki. Servetimle yine mavi bir bilet, makine dokuması haftalık oyunlar, gazete mazete aldım işte. Gofretlere ilişmedim.
O an hokka burunlu genç adam, -ki bir heykelde güzel dururdu ama onun esmer suratına pek yabancıydı bu minik hâl- sağ elini yüzüne yaklaştırıp çekti. Defalarca sigara içmiş ve elini umumi tuvalette sabunlamış olsa, o kalan lavanta özlü Camel kokusu ancak böyle iç çektirirdi. Hâlbuki her iç çekişi aşk sancısına yorup aşkları da bir yerden sonra yadırgıyoruz. Adam ne yapsındı? Açık mavi gömleğinin cebini ceketiyle örttü. Daha fazla sarıya lûzum yok ortalıkta.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder