17 Şubat 2023 Cuma

imkan zerresi

 Ah, gençken yazılan mısraların kıymeti zaten nedir ki. Beklemeliydi ve bütün bir ömür boyu, mümkünse uzun bir ömür boyunca anlam ve lezzet toplanmalıydı ve sonra, tamamen sonunda belki iyi on mısra yazılabilirdi. Çünkü mısralar sanıldığı gibi duyguların değil (duygu erkenden vardır birçok kişide), yaşamış olmanın verimidir. Bir mısra yazabilmek için insan, birçok şehirler görmeli, insanları, nesneleri görmeli, hayvanları tanımalı, kuşların nasıl uçtuğunu hissetmeli, küçük çiçeklerin sabahları açarken nasıl titreştiğini bilmeli. İnsan, bilinmeyen yerlerdeki yolları, beklenmedik tesadüfleri ve uzun zamandır yaklaşmakta olduğunu sezdiği ayrılıkları düşünebilmeli, hala anlaşılmamış çocukluk günlerini; sevindirici bir şeyi söyledikleri vakit (fakat başkası için büyük bir sevinçti bu) anlamayıp kırdığımız ana babaları; o kadar çok, derin ve ağır değişmelerle garip tuhaf başlayan çocukluk hastalıklarını; sessiz ve kapanık odalarda geçen günleri; denizin kıyısındaki sabahları; denizi; denizleri; yukarılarda çağıldayan, yıldızlarla uçuşan yolculuk gecelerini düşünebilmeli; -bütün bunları düşünebilmek yetmez. Anılar da olmalı; birbirine benzemeyen birçok sevda gecelerinden, doğuran kadınların çığlıklarından, içlerine kapanık hafif beyaz uyuyan lohusalardan gelme anılarımız da olmalı. Hem sonra ölenlerin yanında bulunmalı; açık penceresinden içeriye kesik kesik gürültüler dolan odalarda, ölülerin baş ucunda oturmuş olmalı. Bu da yetmez, anılar da yetmez. Çoksa onlar, onları unutabilmeli, sonra da dönüp gelmelerini beklemekten yana büyük sabır göstermeli. Çünkü anılarla da bitmez. Onlar ancak içimizde kan, bizde bakış davranış oldukları, isimsizleştikleri, artık bizden ayırt edilemedikleri zaman, işte ancak o vakit, çok seyrek bir saatte, bir mısranın ilk kelimes, anıların arasından, anılardan çıkıverir.

Gülünç şey. Ufacık odamda işte oturuyorum, ben yirmi sekizinde Brigge ve hakkımda kimsenin bir şey bildiği yok. İşte oturuyorum ve bir biçim. Ve buna rağmen bu hiç, düşünmeye başlıyor, beşinci katta boz renkli bir Paris ikindisinde şunları düşünüyor:

Düşünüyor, mümkün müdür, henüz hiçbir Gerçek ve Önemli, görülmemiş, bilinmemiş, söylenmemiş olsun? Mümkün müdür, görmek düşünmek ve yazmakla binlerce yıl geçmiş bulunsun ve binlerce yıl, tereyağlı bir dilim ekmekle bir elma yenen okul teneffüsü gibi kaybedilmiş olsun?
Evet, mümkündür.

Mümkün müdür, icatlara, ilerlemelere rağmen, kültüre, dine, felsefeye rağmen hayatın yüzeyinde kalınsın? Mümkün müdür bilinmesi yine de bir kazanç olan bu yüzey bile; yaz tatillerinde salon mobilyaları gibi, aklın alamayacağı kadar yavan bir kılıfla kaplansın?
Evet, mümkündür.

Mümkün müdür, bütün dünya tarihi yanlış anlaşılmış olsun? Mümkün müdür, ölen yabancıdan bahsedecek yerde, etrafına üşüşen kalabalığı anlatır gibi, daima yığınların lafı edildiği için geçmiş yanlış olsun?
Evet, mümkündür.

Mümkün müdür, insanlar doğmadan önce geçen şeyleri tekrar yaşamak zorunda olduklarını sansınlar? Mümkün müdür, her birine, kendinen önceki insanlardan geldiğini hatırlatmak gereksin ve herkes bunu bilsin de, başka türlü söyleyenlerin dediklerine kanmasın?
Evet, mümkündür.

Mümkün müdür, bütün bu insanlar asla var olmamış bir geçmişi tamamen bilsinler? Mümkün müdür, bütün hakikatler onlar için bir şey olmasın? Mümkün müdür, hayatları boş odalardaki saatler gibi her şeyden kesilmiş geçsin?
Evet, mümkündür.

Mümkün müdür, yaşayan kızlar bilinmesin? Mümkün müdür "kadınlar" densin, "çocuklar" densin ve bu kelimelerin çoktandır çoğulları yoktur, sayısız tekilleri vardır, farkına varılmasın (tekmil okumuşluğa rağmen farkına varılmasın)?
Evet, mümkündür.

Mümkün müdür, "Tanrı" diyen ve Tanrının ortak bir şey olduğunu sanan insanlar bulunsun? Okul çağında iki çocuk düşünelim: Biri bir çakı satın alsın, arkadaşı da aynı günde, bu çakıya tıpatıp benzeyen baika bir çakı satın alsın. Aradan bir hafta geçsin, iki öğrenci çakılarını birbirlerine göstersinler; şimdi ancak pek uzak bir benzerlik vardır çakılar arasında, -başka başka ellerde çakılar ne kadar değişmiştir. (Çocuklardan birinin annesi şöyle der hatta: Sizin elinizde zaten ne sağlam kalır ki...) Evet, evet: İnsanın bir Tanrısı olsun da kullanmasın, mümkün müdür?
Evet, mümkündür.

Bütün bunlar mümkün olduğu, hiç değilse bir imkan zerresi taşıdıkları takdirde, ne pahasına olursa olsun, bir şey yapmalı. Herhangi birisi, yani insanı tedirgin eden bu şeyleri ilk defa düşünen birisi, ihmal edilmiş işleri telafiye başlamalıdır; hatta rasgele birisi olsun, bu işin tam ehli olmasın: Bu işi yapacak başka kimse yok ki. Bu genç, aciz yabancı, Brigge, beşinci katta oturup yazacaktır; gece gündüz: Evet, yazmalıdır; bunun sonu bu olacak...

Rainer Maria Rilke: Malte Laurids Brigge'nin Notları, 1910
Çevirenler: Dr. Tietze, B. Necatigil. Milli Eğitim Bakanlığı, Alman Klasikleri 61, İstanbul 1948

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder